Sayfa Yükleniyor

Ümmilik

Günümüzde insanların kafasında bu noktada bazı şüphe ve soruları olmaktadır. Biz de meselenin aydınlanması için bu noktada kısa bir açıklama yapmayı uygun gördük. Evet, nasıl, ümmi Peygamber varsa ümmi Mürşid-i Kâmil de olur. Yeter ki bu zât sayılan vasıflara sahip olsun. Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:

          “Allah’a ve ümmi nebi olan Resulüne iman edin!” (Araf /158)

         Burada şunu belirtelim ki; her insanın ilm-i halini öğrenmesi “farz-ı ayın”dır. Mesela; bir kişi, namaz, abdest ve nikâh gibi fıkıh meselelerini bilmeye mecburdur. Fakat bundan fazlası farz-ı kifâyedir. Öğrenmez ise mesul tutulamaz. Bu sebeple kimseye sen niye Arapça, fıkıh, ilm-i kelam öğrenmedin denilemez. Aynı şekilde bir Müslüman’ın içine düşmeyecek kadar gıybeti, hasedi, riyayı ve diğer kalp hastalıklarını öğrenmesi farz-ı ayındır. Fakat nefsi tamamen terbiye ve Allah’a vuslat yolu olan tarikata girmedi diye kimse de itham edilemez. En iyisi, insanları hem ilim öğrenmeye hem de tasavvuf yoluna teşvik etmektir.

            Son devirlerde kibir batağına saplanmış ve kalpleri kararmış bazı fasık âlimlerin evliyaullaha onlar cahilmişler biz ilme tabiiz diye hakaret ettiklerini görüyoruz. Allah bunlara hidayet eylesin, bilmiyorlar mı ki ilim ancak amel için öğrenilir. Öğrenip de amel etmeyenleri Yüce Rabbimiz kitap yüklü merkep olarak tarif etmektedir.(Cuma / 5) O halde, akıllı kişiye layık olan; kuru ilimle değil ilmi gönlüne sindire sindire yaşamaktır.

            Ayrıca unutulmasın ki sahabenin (Allah onlardan razı olsun) büyük çoğunluğu okuma yazma bilmezdi. Ancak yine sahabenin büyük çoğunluğu Mürşid-i Kâmil’diler. Daha sonra ki devirlerde ümmi pek çok Mürşid-i Kâmil gelmiştir.

            Şöyle bir nakille diğer bahse geçelim:

           Büyük hadis âlimi ve Halidiyye tarikatından Ömer Ziyaüddin (ks) Hz.leri'nin fetvalarında buyuruluyor ki; İmam Şafi Hazretleri (ra) Şeyban-ı Rai (ks) gibi ümmi bir kimsenin önünde, anasının önündeki sabi yavru gibi tevazu ile dururdu. Hatta İmam Ahmet bin Hanbel (ra) Hz.leri;

            ─Ya İmam Şafii, Şeyban-ı Rai gibi bir ümmi kimseye niçin bu kadar tevazu edersiniz diye sual ettiğinde İmam Şafii Hz.leri;

            ─Ey İmam Hanbel, bizim kâlimiz (yani söylediklerimiz) buna hal olmuştur, diye cevap vermiştir.

            İmam Şarani gibi bir büyük âlim de Aliyyü’l Havas Hz.leri gibi bir ümminin dervişidir. İmam-ı Şarani (ra) diyor ki; “Efendim Aliyyü’l Havas ümmi olduğu halde, kendisine sorulan ayetleri öyle tefsir ederdi ki o mecliste bulunan tefsir âlimleri hayretler içinde kalırlardı”.

            Ubeydullah-ı Ahrar, Ahmed Namık-ı Cami Ümmi Sinan (ks) gibi büyük pirlerde Ümmi Mürşid-i Kâmillerdendir.

            Efendimiz (SAV) ümmi idi o zaman ümmilik bizim anladığımız manadan çok daha farklı bir mâna ve hikmet taşıyor. Ümmül Kitab deniyordu Fatiha Suresine! Ümmül Kurâ deniyordu Mekke’ye. Kur’anın aslı Fatiha, şehirlerin aslı Mekke idi. Öze ait olmaktı Ümmî olmak! Oraya buraya aidiyet değil, özüne, gönlüne, hakiki boyuta ait olmaktı! Özüne dönendi Ümmî.

Ümmî olmak; her şeyiyle ümmete, Rasulullah’ın yoluna teslim olmaktı! Ümmî olmak; kalbi Allah diye çarpmak, nefesi Rahman kokmaktı!

Onun için ümmî. Topluluklar içinden seçilip süzülen kişi; Mustafa. Öne geçme deyince şimşek çaktı zihninde. Vakıa Suresindeki SÂBİKÛN=ÖNE GEÇENLER

Terzi Baba namıyla Anadolu'da yetişen büyük velilerden. İsmi Muhammed Vehbî'dir. Hayyât Vehbî diye meşhurdur. Terzi Baba'ya manevi hilâfet verilip, Allah-ü Teâlâ'nın kullarına, Allah-ü Teâlâ'nın dinini öğretmek ve mârifetullaha kavuşturmak vazifeleri verildikten sonra Terzi Baba'nın yüksek derecesi halk arasında duyulup, yayıldı. Herkes istifade etmek için ona geldi. Zamanla Terzi Baba'ya bağlı talebelerin sayısı günden güne arttı. Bu hâli çekemeyenler, onun hakkında dedikodu etmeye başladılar. "Ümmî bir cahilin başına bu kadar insan toplanmış. İlim olması lazım, ilim olmadan olmaz" diyorlardı. Hatta ilimden biraz nasibi olanlar da, bu gibi sözleri söylemeye başlamıştı. Bunun üzerine beldenin müftîsi, Terzi Baba'yı imtihan için davet etti. Maksadı ise, Terzi Baba sorulan suallere cevap veremeyince, cehaletini anlayıp, insanları irşâd, yol gösterme davasından vazgeçmesini temin etmekti. Terzi Baba, müftü efendinin davetini kabul edip gitti. Orada büyük bir ilim meclisinin toplandığını gördü. Müftü efendiye kendisini niçin davet ettiğini sorduğunda, müftü efendi ona; "Biz seni imtihan için davet ettik. Hakkınızda birçok dedikodu yapılıyor. Buna son vermek lâzım geldi. Şimdi bazı sualler soracağız. Siz cevap vereceksiniz." dedi. Sonra Sıfat-ı sübûtiyyenin kaç tane olduğunu ve daha başka sualleri sordu. Terzi Baba büyük bir hakikati ortaya çıkarmak için; "Allah-ü Teâlâ’nın, bu şehirde yaşayanlara göre yedi, diğer beldelere göre sekiz tane sıfat-ı subûtiyyesi vardır. Bu beldeye göre Allah-ü Teâlâ'nın Subûtî sıfatları şunlardır: İlim, Semi', Basar, İrade, Hayat, Kelâm ve Tekvin. Bu şehre göre Allah-ü Teâlâ'nın Kudret sıfatı yoktur. Çünkü bu şehir insanları Allah-ü Teâlâ'nın Kudret sıfatını inkâr etmektedirler. Eğer bu şehrin insanları Allah-ü Teâlâ'nın Kudret sıfatına inansalardı, Allah-ü Teâlâ bir ümmî kulunda, insanlara doğru yolu gösterme kabiliyetini yaratmaya kadirdir, derlerdi." cevabını verir vermez, orada bulunanlar, Terzi Baba'nın ilm-i ledünnîye sahip, kâmil bir zat olduğuna kanaat getirip, ellerine kapanarak af dilediler. Ona gereken ikram ve hürmet gösterdiler.

               

İksiri Azamdır Sırrı Ehlullah

İksiri azamdır sırrı ehlullah
Haki gevher taşı kimya ederler.

Hakkın esrarına agâhtır onlar
Velâkin surete ihva ederler.

Bakma hakaretle derviş onlara
Köhne aba giyer arif onlara

Varisül enbiya denmiş onlara
Müjde gönülleri ihya ederler.

Emrahi halinle hali hal eyle
Kal ehlinden hemen infisan eyle

Mürşid eli bulda intisab eyle
Seni de Vasılı Mevla ederler.