SORU ARA
RASTGELE SORU ÝNCELE
SON SORULAN SORULAR
SORULAN SORU
CEVAP
Cenab-ı Zül Celal ve Tekaddes Hz.lerinin bulunup baÅŸka hiçbir ÅŸeyin bulunmadığı bir zaman, bir durum vardı. Hiçbir ÅŸey bulunmadığından Allah bilinmeyen bir varlıktı, bir sırdı, bir gaybtı. Hatta Sırru’s-Sır ve gaybu’l-gayb, yani sırrın sırrı, gaybın gaybı idi. Çünkü O’nu bilen ve tanıyan veya bilebilecek ve tanıyabilecek olan hiçbir varlık yoktu. Hiç kimsenin bilmediÄŸi bir kenz/hazine gibi idi. DiÄŸer bütün varlıkların, her çeÅŸit zenginliÄŸin kaynağı olma potansiyeline sahipti. Bir idi, Tek idi. O’nda bir tanınma (ma’ruf olma) iradesi/sevgisi belirdi, tanınmak istedi. Burada “sevgi/isteme” “muhabbet/hubb” “tanınma” “marifet” anlamına gelir. Hak Tealâ’da bir muhabbet/sevgi belirdi Ve yüce Rabbimiz “ Ben sevmeyi sevilmeyi diledim de kendi nurumdan Nuru Muhammedi Yarattım buyurdu. istemenin karşılığı muhabbet, tanınmasının karşılığı marifettir. Buna göre yaratmanın kökünde ve temelinde muhabbet ve marifet vardır. Var olan ÅŸeyin özünde sevgi mevcuttur. Bu sevgi olmadan bir ÅŸeyin var olması mümkün olmaz.
O’na Nûru’l-envâr, hakikatu’l-hakaik (nurların kaynağı olan ilk nur, hakikatlerin menÅŸei olan ilk hakikat) dendi. Yüce Allah önce bu nuru ve hakikati yarattı, ilk yaratılan bu nur ve bu hakikattir. Sonra meleklerin, peygamberlerin ve evliyanın nurları ve hakikatleri de dâhil olmak üzere diÄŸer bütün nurları ve hakikatleri O’ndan ve O’nun için yarattı. Ä°ÅŸte ilk yaratılan, sevgi olarak vücuda getirilen nura ve hakikate, Nur-u Muhammedî veya Hakikat-ı Muhammediye dendi.
Peygamber Efendimiz (SAV) buyurur ki: “Allah’ın ilk yarattığı ÅŸey benim nurumdur.” “Ä°lk yaratılan kalemdir.” (Tirmizi, Kader, 17, Ebu Davûd, Sünneh, 16), “Âdem su ile toprak arasında iken ben nebi idim.”
SormuÅŸ olduÄŸunuz soruya böyle bir giriÅŸ yapmamızda ki maksat ÅŸudur. Bir Mü’minin Allah’ı sevmesi,evliya’yı sevmesi,ümmeti sevmesi,yaratılanı sevmesi ancak, sevgilerin ana merkezi Allah-ü Teala’nın Habibim (Sevgilim) dediÄŸi iki cihan güneÅŸi sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa (SAV)’dan geçer
Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl
Muhammedsiz muhabbetten ne hâsıl Denilen budur.
Gerçek sevgide, kâmil sevgide ölçü nedir diye soracak olursak Asrımızın mana GüneÅŸi muhterem üstadımız bize bu meseleyi ÅŸöyle anlattılar;
Peygamber Efendimiz Aleyhisselatü vesselam Hazretleri bir gün yolda yürürken Hazreti Ömer ile karşılaşıyor. Ve Rasulullah (sav) Efendimiz Hz. Ömer’e (ra) ÅŸöyle bir soru yöneltiyor;
─ Ya Ömer beni nasıl seviyorsun;
Hz. Ömer(ra);
─ Ya Rasulullah sizi anamdan, babamdan, evladımdan, torunumdan daha fazla seviyorum. Diye cevap verir.
Efendimiz (sav);
─ Sevemiyorsun Ya Ömer! Diyince
Hz. Ömer(ra);
─ Allah’a yemin ederim ki sizi nefsimden fazla seviyorum Ya Rasulullah. Diyerek her ÅŸeyden üstün sevdiÄŸini belirtince
Efendimiz (sav);
─ Ä°ÅŸte ÅŸimdi imanın kemale erdi Ya Ömer buyurdular. Bir derviÅŸte ÅŸeyhini nefsinden fazla sevecek ki fena fiÅŸÅŸeyh ÅŸeyh makamına gelsin. Edebi ile ahlakı ile ahlaklansın.
Üstadımız Çorumlu Hacı Mustafa Efendi Hz.leri bize öyle derdi. Evladım derviÅŸ sadık olur ama ÅŸimdi ne yazık ki sadık derviÅŸ kalmadı, dedi. Hacca giderken başından geçen hadiseyi nakletti;
Ä°ki otobüs ile hicaza gittik. Ä°ki otobüs adamdan bize sadık kalan üç kiÅŸi oldu. Burnumuzu silerde sümük çıkarsa, yönlerini döndüler. Ben Peygamber miyim? BeÅŸerim oÄŸlum. Benimde insani durumlarım elbette olacak. Horlasak hemen ayrıldılar. Bir ÅŸey söylesek, ÅŸunu alın, ÅŸöyle yapın diye hemen kalplerini bozdular; bak cebinden hiç para çıkmıyor, kendisi hiç para harcamıyor diye düÅŸündüler. Seyahat boyunca üç tane sadık kaldı diÄŸerleri hep gitti, dedi. Onun için baÄŸlılık gayet kuvvetli olacak.
Bir gün bir ÅŸeyh Hicaza gidiyor. DerviÅŸleri muhelaka gitmesin diye yalnız geziyor. Halep’e varınca oradaki Åžeyh Efendi;
Yalnız seyahat etme ben sana bir derviÅŸ vereyim, Sana hizmet etsin. Diyor ve o derviÅŸle beraber Åžeyh Efendi üç ay seyahat ediyorlar. Yolculuk esnasında Åžeyh Efendi hiçbir kelam etmemiÅŸ ismini dahi sormamış. Åžunu alalım, ÅŸunu giyelim hiç konuÅŸmamışlar. Devamlı zikir, ibadet, taatla meÅŸgul olmuÅŸlar. Seyahatten dönerken Åžeyh Efendi;
─ Evladım ismin ne diye sormuÅŸ
DerviÅŸ;
─ Efendim ben filan beldeden filanının oÄŸlu filanım iÅŸte filanca yerde oturdum falancanın derviÅŸiyim diye söyler. Üç aylık seyahatte sadece Bu kadar konuÅŸurlar yolculuk tamam olur Halep’e geri dönerler derviÅŸin kendi ÅŸeyhi diÄŸer ÅŸeyh Efendiye sorar;
─ Benim derviÅŸten memnun kaldın mı? Hizmet etimi deyince;
DiÄŸer Åžeyh Efendi;
─Allah razı olsun memnunum ama biraz geveze diye cevap verir. Bu sözün üzerine Åžeyh Efendi hemen derviÅŸini çağırır;
─Evladım beni niye mahcup ettin, niye gevezelik yaptın der.
DerviÅŸ durumu ÅŸeyhine bahseder;
─Efendi Hazretleri buradan varacağımız yere gidene kadar hiç konuÅŸmadık. Sadece zikirle meÅŸgul olduk. Åžehre vardık ibadetle meÅŸgul olduk, bir ÅŸey alınacaksa hemen aldık beraber sohbet yapmadık gelirken benim ismimi bile sormadı diye çok zoruma gitti. O anda Evladım ismin nedir? Diyince hemen Hazreti Musa aklıma geldi. Allah’ın(cc) “ Ya Musa! Elinde ki nedir diyince o benim asamdır. Ben onunla yük taşırım, aÄŸaçlardan yaprak indiririm, koyunları güderim elime asamdır. Åžu olur bu olur diye cevap verdi bu Allah-ü Teâlâ’nın hoÅŸuna gittiÄŸi için bütün asasını saydı. Bende ismimi saydım baÅŸka bir ÅŸey söylemedim. Dedi.
Åžeyh Efendi;
─ Evladım eÄŸer diÄŸerlerini söylemeseydin de sadece bir ismini söyleseydin hemen kemale erecektin. Der, teslimiyet bu kadar önemlidir.
Bir gün Bahaddin NakÅŸibendî Hazretleri cezbe halinde gelmiÅŸ dergâha içeriye girerken Allah! Allah! Diye sayha atınca, Åžimdiki Emir Sultan Hazretlerinin babası Emir Külal Hazretleri yani Üstadı;
Çıkarın bunu atın dışarı! Diyor. Kış günü atıyorlar herkes dağılıyor. NakÅŸibend Hz.leri, dolaşıyor geliyor dergâhın kapısında ki eÅŸiÄŸe kafasını koyuyor. Üzerine kar yağıyor. SoÄŸuk bir yandan ama o hiç kımıldamadan orda bekliyor. Emir Külal Hazretleri gece teheccüt namazı kılmaya geliyor. Abdest almak için kapıyı bir açıyor ki üstü karla dolu biri; Bahattin’in ayağıyla itiyor.
─ Evladım Bahaüdin sen misin? Deyince
NakÅŸibend Hz.leri;
─ Evet Efendim. Diyor.
Emir Külal Hz.leri;
─ OÄŸlum ben seni kovdum niye gitmedin? Diye sorunca
Bahaddin NakÅŸibend Hz.leri;
─ BaÅŸka gidecek kapımı var? Efendim diyor
Emir Külal Hz.leri bu cevabın karşısında ÅŸöyle söylüyor;
─ Ä°ÅŸte oÄŸlum maneviyat senin gibilere verilir, hilat senin gibilere giydirilir emanet senin gibilere teslim edilir. Sen alacağını aldın. Manen iÅŸte böyle teslim olunur. Eliyle diliyle her hareketi ile boyun büker üstadının emirlerini yerine getirir.
Lakin bu zaman da ne yazık ki böyle derviÅŸ yok. Üstadımız bize öyle derdi.
Evladım dergaha geldikleri zaman, bize baÄŸlılar. Buradan çıktıkları zaman herkes kendine nefsine baÄŸlı. Zikrini de kendi bildiÄŸi gibi yapar, iÅŸlerini de kendi bildiÄŸi gibi yapar.
Üstadım, Çorumlulara iki ÅŸey öÄŸrettim derdi.
Birisi yemeÄŸi sünnetleyin, Hâlbuki bizi yanlış anladılar, bir kiÅŸi karnını doyurduysa kalan yemek bir kiÅŸiye yetecek kadarsa, o yemek yenmez. Gelecek bir kardeÅŸ yer sünnetle yok. Biz sünnetle diyince, o onun aÄŸzına sokar, öbürü onun aÄŸzına sokar. Sünnetle, bu hoÅŸlarına gider.
Ä°kincisi de; Bir misafir gördüÄŸü zaman hoÅŸ geldin der, baÄŸrına basar. BaÅŸka bizim sözümüzü dinlemediler. Ä°ki sözümüzü tuttular. Sözde baÄŸlılar bize, evladım dedi. Hep nefislerine baÄŸlılar.
Manevi yolda ilerlemek isteyen bir mürid, faziletine inandığı mürÅŸidine karşı diÄŸer mürÅŸidleri tercih etmemelidir. Hanefi Fukahası buyururlar ki:
“Bir kimse, hocasının üzerine hiç bir kimseyi tercih etmez. EÄŸer tercih ederse, Ä°slam’ın saÄŸlam kulpunu koparmış olur”
Yani, mürÅŸidinden daha bilgili, faziletçe daha ayrıcalığı olanlar bulunsa bile, feyz aldığı üstadına hürmet etmesi, saygı duyması, Onu, sahip bulunduÄŸu bütün maddi deÄŸerlerden üstün tutması gerekir.
Tevfik Allah’tandır…
Okunma Sayýsý : 3634 Soru Tarihi: 7/15/2015