SORU ARA

SORULAN SORU

Benim bazı Kötü alışkanlıklarım var. Bunlardan kurtulmak istiyorum ne yapmam gerekir?

CEVAP


 

Kişi kötü alışkanlıklarından kurtulabilmesi için ilk önce bu alışkanlıklarının nedametini kalbinde hissedip tövbe istiğfar etmesi gerekir.  

Peygamber Efendimiz (sav);

“Tövbe, günahtan dolayı pişmanlık duyup af dilemektir” buyurmuştur. [1]

Cenab-ı Zülcelal Hz.leri Ayeti Kerimesinde;

اِلَّا مَنْ تَابَ وَاٰمَنَ وَعَمِلَ عَمَلاً صَالِحاً فَاُو۬لٰٓئِكَ يُبَدِّلُ اللّٰهُ سَيِّـَٔاتِهِمْ حَسَنَاتٍؕ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَحٖيماً 

“Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” [2] buyurmaktadır.

Bu ayeti kerimeyi okuyup. “Ya Rabbi! Bu ayeti Kerimenin tecellisini benim üzerimde zuhur ettir. Allah’ım benim üzerimde ki kötü hallerimi hayırlı hallere tebdil eyle” diyerek niyaz edilmesi gerekir.

Furkan Suresi 70. Ayette Allah Teâlâ’nın, bu şekilde tövbe eden birinin günahlarını (seyyiât) iyiliğe (hasenât) dönüştüreceği ifade buyurulmuştur. Tefsirlerde ayetin bu son ifadesi genellikle üç şekilde yorumlanmıştır:

Birincisi;

Allah, onların tövbe etmezden önce işledikleri kötülüklerden doğan günahlarını sevaba çevirir ve kıyamet gününde bu kötülüklere iyilikmiş gibi karşılık verir.[3] Bu yoruma göre tövbe sayesinde günah, sadece affedilmekle kalmıyor, aynı zamanda sevaba dönüşmüş oluyor.

İkincisi;

Allah, onların tövbe etmezden önceki kötü hallerini tövbe ettiklerinde iyi hallere çevirir ve onlar bundan böyle inkâr yerine iman ederler, isyan ve günah yerine itaat ve takvâya yönelirler; tövbe etmezden önce kötü insan iken tövbe sayesinde Allah’ın da yardımıyla iyi insan, iyi mümin olurlar. [4]

Üçüncüsü;

Buradaki “değiştirme ve çevirme” (tebdîl), sadece “affetme” anlamına gelir. Yani Allah onların söz konusu günahlarını affedecektir, yoksa onları iyiliklere çevirmeyecektir. Bununla beraber son iki yorum arasında bir fark görülmemektedir. Affedilenlerin cezalarının kaldırılması, âkıbetlerinin kötüden iyiye çevrilmesidir. [5]

Ayette ifade edildiği üzere, inkârdan dönüş iman etmekle (tövbe), kötü amellerden dönüş ise bunların yerine iyi ve erdemli işler yapmakla olur. Yani salih amel işlemekle…

İslam dini; insanları faydasız işlerden vazgeçirme, onları iyi ve faydalı işlere sevk etme temeline dayanır. Bu bağlamda dinimiz insanların hem kulluk vazifelerini yerine getirmesini hem de toplum içindeki ilişkilerine dikkat etmesini ister. Yani, Müslümanlık bir bütün olarak ibadet ve ahlak kurallarını yan yana ele alır. Kötü alışkanlıklardan uzak durmak da ahlaki açıdan yapılması gereken bir davranıştır. Kur’an-ı Kerim içerisinde haram ve yasak olan her şey aslında; insanı, ailesini ve toplumda bulunan diğer bireyleri korumaya yöneliktir. Dinimiz hangi alışkanlıklardan uzak durulmasını emreder? Bunlardan bazıları;

“Şeytan içki ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık siz de vazgeçtiniz değil mi?” [6]

“Sana içki ve kumarı soruyorlar. De ki: Bu ikisinde insanlar için büyük zarar ve bazı faydalar vardır, zararları faydasından büyüktür. Sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: ihtiyaç fazlasını.” [7]

Ancak kötü alışkanlıklar yalnızca bunlarla sınırlı değildir. Haram olan fiiller içinde yer alan ticarette hile yapmak, hırsızlık ve yalanı alışkanlık haline getirmek dinimizin hoş karşılamadığı davranışlar arasındadır.

İnsan nefsin meşru olmayan ya da meşru olmakla birlikte aşırıya meylettiren isteklerine dur demezse nefis ve şeytan tarafından teslim alınır. Bu teslimiyete yakalanan insan da Allah’tan uzaklaşır ve şeytanın vesvesesi ile baş başa kalır. Bir mürşidi kâmilin rehberliğinde nefse karşı mücahede ve mücadeleye başlaması gerekir. İmam Kuşeyrî (ks) mücahedeyi; tıpkı bebeği sütten keser gibi nefsi Hak ve hakikate perde olan alışkanlıklardan kesmek, sadece nefsin hazzı için yapıp etmekten kaçınmak, ona muhalefet etmek olarak açıklar.

“Bizim uğrumuzda mücahede edenleri biz mutlaka (bize getiren) yollarımıza ulaştıracağız. Şüphesiz Allah iyilik sahipleriyle beraberdir.” [8]

Cüneyd-i Bağdadî (ks) Hz.leri bu ayeti şöyle tefsir etmiştir:

“Tövbe için çaba gösterenleri biz mutlaka ihlâs yollarına ulaştırırız. Yahut bizim hizmetimizde çaba gösterenlere, bizimle özel yakınlık yollarını bahşederiz.”

Sehl b. Abdullah-ı Tüsterî (ks) Hz.leri ise şöyle der:

“Sünneti ayakta tutma uğrunda çaba gösterenleri biz cennet yollarına ulaştırırız.”

Abdülkadir Geylani (ks) Hz.leri mücahede bahsinde şöyle buyurur:

“Mücahedede asıl olan sâlikin hevasına (istek ve şehvetlerine) muhalefet etmesidir. Bunu gerçekleştirmek için de nefsini alışık olduğu şeylerden, şehvetlerden ve lezzetlerden alıkoyar. Şehvetlere kapıldığında nefsini takva ve Allah korkusu ile dizginler. Yapması gerekenleri yerine getirmekten geri kaldığında onu Allah korkusu, nefsine muhalefet ve hazlara mani olma kırbacıyla amellere yöneltir.”

Bu noktada kişinin edindiği zararlı alışkanlıkları, kendine ve diğer insanlara verdiği zararları fark etmesi gerekir. Bundan sonra da yazımızın başında belirtiğimiz üzere tövbe ederek, Allah’tan bağışlanma dilenmeli. Bunlardan kurtulmak için de dua ve zikre devam edilerek salih amel işlenmelidir.

“Salih amel”, din dilindeki yaygın kullanımı ile öncelikle Allah Teâlâ’ya ibadet ve taatte bulunmak, Allah’ın kullarının yararına faydalı işler yapmak demektir. Helâl ve meşru olan her türlü iş, şayet düzgün, sağlam, dürüst yapılıyorsa bu, salih amel olarak nitelenir. Birçok ayet ve hadiste “amel” ile daha çok ecir/sevap kazanmak için yapılan çeşitli ibadet ve taat dile getirilir; bununla birlikte “salih amel” kavramının kapsamının çok daha geniş olduğu unutulmamalıdır.

Yüce Allah yüze yakın ayette, “iman eden ve salih amel işleyen” buyurarak iman etmekle salih amel işlemeyi yan yana zikretmiştir.[9] Ayetlerde geçen “salih amel işleyenler” nitelemesi, başta ibadetler olmak üzere her türlü olumlu ve yararlı davranış ve işleri ifade etmektedir.

Salih amel, Müslümanlara sadece ahiret mutluluğu değil, güzelliklerle dolu bir dünya hayatı da sunmanın yoludur;

“Erkek veya kadın, kim mümin olarak salih amel/iyi iş işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını, yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz.”[10] ayeti imanın ve salih amellerin, öncelikle “dünyada hoş bir hayat sağlayacağı” üzerinde durulmaktadır.

Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.leri hemen her sohbetin salih amelden bahseder. Kendine tabi olanları devamlı salih amel üzere olmaları için sayu gayret göstermeleri gerektiğini ifade ederler ve

“Nefisle mücadeleyi anlayabilmek için, ilk önce nefsin fitnesinin ulaşamayacağı zümreyi bilmemiz gerekmektedir. Kur’an-ı Kerim de bu konuda nefsin ve şeytanın müdahalesinin en az olacağı zümre olan salihler ve salih amel kavramından bahsedilmektedir.” Buyururlardı.

Kötü alışkanlıklarla en iyi mücadele yolu kötü alışkanlıklara hiç yaklaşmamaktır. Kötü alışkanlıklar karşısında en olumlu ve akıllıca tutum budur. Çünkü bir bataklık ve yangın olan kötü alışkanlıklara alıştıktan sonra bunlardan kurtulmak son derece zordur.

“Zinaya yaklaşmayın! Çünkü o hayâsızlıktır, çok kötü bir yoldur.” [11]

Burada nefse kapı açmamak gerekir. Çünkü bir kereden bir şey olmaz deyip kötü alışkanlığı tekrarlarsak yada yaparsak, nefis araladığınız kapıyı kırarak içeri girer bundan sonra nefsi girdiği yerden çıkarmak çok zor olacaktır.

Kötü alışkanlıklardan kurtulmak için ya da yakalanmamak için seçilen sosyal çevreye dikkat edilmeli İslam’a uygun değil ise mümkünse değiştirilmelidir. Arkadaş çevresi alışkanlıklarının şekillenmesinde çok önemli rol oynamaktadır. İnsan yediklerini içtiklerini giydiklerini seçtiği gibi arkadaşlarını da seçmelidir. İnsan arkadaş seçmekle yalnızca bir insana yakın olmaz aynı zamanda iyiye kötüye, cennet veya cehenneme yaklaşmış olur.

"Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının; özü sözü doğru, samimi ve dürüst insanlarla beraber olun!" [12]

Salihlerle, sadıklarla, doğru insanlarla birlikte olmak gerekir. Bir derviş, bir Müslüman sadece ben namazlarımı kılarım, dersimi çekerim, kendi halimde yaşar, giderim; diyen bir Müslümanın bu yolda karşılaşacağı zorlukların üstesinden gelmesi mümkün değildir. Şeytan rahmani bir topluluk içeresinde insana dahledemez, ne zaman kopardı, ne zaman ayırdı işte o zaman yanlış yollara sevk eder.

Peygamber Efendimiz (sav) Hz.leri iyi arkadaşın yalnızlıktan, yalnızlığın da kötü arkadaştan hayırlı olduğunu belirterek, sosyal çevrenin insan üzerindeki etkisi ile ilgili olarak şöyle bir benzetme yapar;

“İyilerle dost olmak misk satıcısı ile dost olmak gibidir; onun güzel kokusu yanındakilere bulaşır.”[13]

Bâyezîd-i Bistâmî’ye (ks) Hz.lerine müracaat eden bir derviş:

-Beni Allah’a yaklaştıracak bir amel tavsiye et.” deyince Bâyezîd-i Bistâmî’ye (ks) Hz.leri ona şu nasihatte bulunmuştur:

-Allah’ın veli kullarını sev! Sev ki onlar da seni sevsinler. Onların gönlüne girmeye çalış! Çünkü Allah, o ariflerin kalplerine her gün 360 defa nazar eder. Onlardan birinin kalbinde senin adını görürse, seni bağışlar! ”

Aşk Eri Hz. Mevlânâ;

“Denize kavuşan bir nehirde nehirlik biter, girdiği denizin bir parçası olur. Yediğimiz bir ekmek bünyemiz içinde erir ve vücudumuzun bir parçası hâline gelir. Seven bir kimsenin varlığı da, duyduğu muhabbetin şiddeti kadar sevdiğinde kaybolur.”

Âlim­ler­den Câ­fer bin Sü­ley­man salih in­san­lar­la be­ra­ber­li­ğin ken­di­si­ne ka­zan­dır­dı­ğı gönül feyzini şöy­le anlatır:

“Kal­bim­de bir ka­tı­lık his­set­ti­ğim za­man kal­kar, he­men (tâbiînin büyük âlim ve âriflerinden olan) Mu­ham­med bin Vâ­sî’nin ya­nı­na gi­der, mec­li­si­ne ka­tı­lır, yü­zü­ne ba­kar­dım. Böy­le­ce kal­bim­de­ki ka­tı­lık gi­der, içi­me ibadet ne­şe­si ge­lir, tem­bel­lik üze­rim­den kal­kar ve bir haf­ta boyunca bu ne­şe ile ibadet eder­dim.”

Bâyezîd-i Bistâmî (ks) Hz.leri, bir gün içinde böyle bir perişanlık duydu. Bir türlü kendisini toplayamadı; meclisindekilere:

-Hele bir bakın meclisimde yabancı biri var mı? dedi.

Araştırdılar kimseyi bulamadılar. Fakat Bâyezîd-i Bistâmî’ye (ks) Hz.leri ısrar etti:

-Hele iyi araştırın. Asaların olduğu yere de bakın. Eğer öyle olmasaydı, içimde bu perişanlık olmazdı. dedi.

Tekrar araştırdılar ve bir gâfilin asâsını buldular. O asâyı dışarı attılar; Bâyezîd-i Bistâmî’ye (ks) Hz.lerinin gönül huzuru da yerine geldi.

Manevi hâllerin eşyaya bile sirayet etmesi karşısında, eşyadan daha hassas olduğunda şüphe bulunmayan insan kalbini, ne denli titizlikle muhafaza etmek gerektiği ortadadır.

Allahu Teâlâ bizleri razı olmadı amellerden, kötü alışkanlıklardan uzak tutsun inşallah.



[1] Müsned, VI, 264; İbn Mâce, “Zühd”, 30

 

[2] Furkan Suresi 70

[3] Taberî, XIX, 47-4

[4] Zemahşerî, III, 105; Râzî, XXIV, 112

[5] Şevkânî, IV, 103

[6] Maide Suresi, 91

[7] Bakara Suresi, 219

[8] Ankebut Suresi 69

[9] Bakara Suresi 25, 62, 82, 277

[10] Nahl Suresi 97

[11] İsra Suresi 32

[12] Tevbe Suresi 119

[13] Müslim, Birr, 146




Okunma Sayısı : 3100

Soru Tarihi: 10/24/2021

Yorumlar
Bu soruya ait yorum bulunmamaktadır.
Bir Yorum Yazın
Adı Soyadı *
E-Posta *
Yorum *