SORU ARA

SORULAN SORU

Çocuklarımızı islami edep ve adapla yetiştirilmesi ve yolumuzun sevdirilmesi için neler yapabiliriz?

CEVAP

Yüce Allah, Kur’ân’da “Ey iman edenler, kendinizi ve aile halkınızı yakıtı taş ve insanlar olan ateşten koruyun!” [1] buyururken, çocukları dünyevî ve uhrevî hayata hazırlamanın önemli bir mesuliyet olduğuna işaret etmiştir.

Allah Resûlü de, “Bir baba evlâdına güzel edep ve ahlâktan daha üstün bir miras bırakmış olmaz.” [2] ve “Çocuklarınıza ikram edin ve onları güzelce terbiye edin.” [3] buyurarak bu vazifenin asla ihmal edilmemesi gerektiğini vurgulamıştır. 

Günümüzün en önemli meselelerinde bir tanesi gelişen dünya koşulları içinde islami bir terbiye ile çocuklarımızı yetiştirebilmektir. Günümüzde çocuk yetiştirmede ebeveynlerin yaptıkları en büyük hata sağlam bir dünya görüşü olmayan batı medeniyetinin gayri islami düşüncelerini benimsemiş pedagog ve psikologlarının görüşlerinden yararlanarak çocuklarını terbiye etmeye çalışmalarıdır. Bizim tek ölçümüz, tek düşüncemiz İSLAMDIR ve de İslam olmalıdır.

Çocuk eğitimin de başlama noktamız kendimiz olmalıyız. Atalarımızın dediği gibi “görgülü kuşlar gördüğünü işler.” Çocuklarımız bizim sözlerimizden daha ziyade davranışlarımızı takip edip kabul ederler. Tavsiye ettiklerimizi yaşamıyorsak, çocuğumuz için söylediğimiz onca güzel sözün işlevi ve değeri olmayacaktır. Biz tatbik etmediğimiz sürece dudaklarımızdan çıkan tavsiyeler gerçekçi olmaz.

Cennet Mekân Abdullah Baba (ks) Hz.leri;

“ Çocuklarınızın nasıl olmasını istiyorsanız siz öyle olun. Sabah namazına siz kalkarsanız, çocuğunuzda kalkar.  Siz yalan söylerseniz, çocuğunuzda yalan söyler. Söylediğiniz her bir şeyin arkasında durun, yapamayacağınız şeylerin sözlerini vermeyin. Mesela çoluğunuz, çocuğunuz, torununuz; Baba şeker al, baba sakız al,  der. Sizde:

– Alırım oğlum, dersiniz.

Akşam gelirsiniz;

“Unuttum” deyip kenara çekilirsiniz. Hele yalancı babaya hele! Çocukta; “Anne, babam yalan söylüyor. Görüyor musun bak yalancı babam. Niye yalan söylüyor bana sakız almadı.” deyip üzülür.   İşte çocuğun yanında yalancı durumuna düşüyorsunuz. Allah’ın (cc) yanında da yalancı durumuna düşüyorsunuz. Bu yüzden duanız muallâkta kalır” buyururlardı.

Cenabı Zülcelal Hazretleri; “Ey iman edenler! Siz kendinize bakın! Siz hidayette olduktan sonra, başkasının dalaleti size zarar vermez." [4] Buyurarak terbiyenin başlama noktasının fert olduğunu bizlere bildirmektedir.

Resulü Ekrem (sav), gerek kendi çocukları ve gerekse yakın çevresindeki çocuklarla doğmadan önce ilgilenmeye başlar ve çocuk terbiyesinin doğumla birlikte ve hatta daha öncesinde başlaması gerektiğine işaret ederdi. İslami edeplerle dünyaya getirilmeye çalışılan bir çocuğun gayri islami biçimlerle olandan daha farklı olacağı aşikârdır. Anne hamileliği müddetince hayatını islami kurallara riayet edip, ibadet ve taatını eksiksiz yapıp, zikrullahlardan geri kalmazsa bebek daha anne karnındayken islami terbiyeyi almaya başlar.

Şeyh Sâdî Hz.leri :

“Küçükken terbiye görmeyen, büyüdüğünde hiç terbiye edilemez ve iflâh olmaz. Bir yaş çubuğu istediğin gibi bükebilirsin. Fakat kuru çubuğu doğrultmak için, ateşe tutmak lâzımdır.”

Kardeşlerimizden birinin üç kız evladı vardı. Bir gün evlatlarından yakınırken ilk iki kızı ile son kızının farklı olduğunu bununda sebebinin ilk ikisini dünyaya getirdiği dönemlerde Allah ile arasının pek olmadığını namazdan niyazdan bi haber olduğunu oysa üçüncü evladının hamileliği döneminde namaz zikir, Kuran ile meşgul olduğunu söylemişti. Hatta “Hocam o derviş oldu da bize de o vesile oldu”  diyerek islami terbiyenin anne karnında başladığının güzel bir örneğini bizlere vermişlerdir.

Çocuğumuza islami bir terbiye verebilmenin ikinci basamağı; sevgiyle tutarlı davranarak, taviz vermeden ibadetlerini yapması sağlamaktır. Eğer taviz verecek olursak çocuğa alan açmış oluruz ki nefis rahatlığı gördü mü geri döndürmek çok zordur. Nefse taviz verdin mi bir üstünü ister. Nefis terbiyesinde çocuk olsun yetişkin olsun taviz kabul edilmez. “Yok, çocuğun psikolojisi bozulurmuş” bunlar hep gayri islami düşünürlerin bize olan yansımaları. Ümmeti Muhammedi bozmak için çocuk gelişim kitaplarında ki bu düşünceleri empoze etmeye çalışıyorlar, bunlara itibar etmemek lazım gelir. Bu kitaplara baktığımızda çoğunun referansları batılı müşrikler ve araştırmacılardır.

İngiltere’de on iki on üç yaşındaki çocuklarda rahim kanseri diğer kanser türleri geçerek zirveye oturmuş. Bunların sebebi ne? Erken yaşta cinsellikle tanışmaları. İşte bu kitaplarla, bu düşüncelerle gelinen nokta.

Gayri Müslimlerin çarpık düşüncülerini şimdi bizlere televizyonlarla, internetle evimize kadar sokup çocuklarımıza ve bizlere aşılıyorlar. Müslüman kendine çeki düzen vermeli, ne yedüğü belirsiz televizyon kanallarında abuk sabuk dizileri seyretmemeli,  çoluk çocuğuna da seyrettirmelidir. Çocuklarınıza internette sosyal medya sitelerine başıboş girmelerine izin verilmemelidir. Günlük heva-i heveslerimiz uğruna ilk önce kendimizi kaybederiz, sonrada ailemizi…

Cennet Mekân Efendim Abdullah Baba (ks) Hz.leri Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışından sonra ki dönemi bizlere naklederken sanki bugünlere işaret buyurmuşlardır;

“Ne yapalım da bu düzeni yıkalım, Müslümanları parçalayalım?” dediler. Sonra şu yolu buldular; “ İlk önce Şeyhülislam’ı ondan sonra hilafeti kaldıralım. Ondan sonra Kur’anı ellerinden alalım da Kur’anın hükümlerini kaldıralım. Bunlara sinemalar, tiyatrolar banka yardımıyla teşvik kredileriyle, faiz yedirelim. Güzellik yarışmaları düzenleyip, dansöz çıkararak, açık neşriyat yayınları yaparak, gençlerin çocukların içindeki şehvani arzuları uyandıralım ki birbirlerini tatmin etsinler. Kimi bulurlarsa onunla haşır neşir olsunlar. Bunlara ‘ananız babanız gericidir yobazdır’ diyelim ‘din afyondur’ diyelim bunlara içki içirelim. Bunlara ‘muasır medeniyet seviyesine çıkacağız’ diyelim. ‘Avrupalı olacağız’ diyelim dediler ve bunu da başardılar. Kur’an aşkı, Muhammed aşkı, Allah aşkı unutturulup, çocukların kalplerine madde sevgisi aşılandı, cinayetler, zinalar, içki, kumar gibi alışkanlıklar aldı başını yürüdü. Tüm milli değerler yok oldu.

Avrupa’ya gittim. Cumartesi ve Pazar günü yedisinden yetmişine kadar herkes kiliseye gidiyor. Siyah, lacivert elbise giyiyorlar, çocuklarını alıyorlar. Papaz Efendi onlara oyuncak verirmiş, şeker verirmiş. Çocuklar ille ‘biz de kiliseye gideceğiz’ diye ağlarmış. Biz de ise baba evladını Cuma ‘ya dahi teşvik etmiyor. Neymiş; ‘Dükkânım kapanır da ticaretten kalırım.’ O senin yaptığın ticaret haramdır.”

Cennet Mekân Abdullah Baba (ks) Hz.leri başka bir sohbetlerinde;

“Anneler, kızlarınızı yanınızdan ayırmayın, onları başıboş bırakmayın. Bir yerlere gideceğim bir arkadaşımla buluşacağım gibi hareketlere fırsat vermeyin. Çocuklarınıza para vermeyin,  ceplerine para koymayın, çocuklara alışveriş yaptırtmayın eğer bunları yaptıracak olursanız, çocuk kendisi tanınan o boşluktan faydalanır daha sonra başıboş bir şekilde bir şeyleri umduğu zaman gidip kendisi almak ister. “ Benim aklım ermez mi?” “Bende almasını bilirim” “Benim de param var” gibi olur olmadık laf ederek uygunsuz şeyleri almaya kalkar. Almaya gücü yetmediğinde hırsızlık yapabilir. Çocuğun isteklerini kendiniz alın, evladım” buyurmuşlardır.

Günümüzde ebeveynlerde aşırı çocuk sevgisi gözlemlenmektedir. Tabi ki çocukları seveceğiz, kollayacağız, onları islami bir edeple yetiştirip iş sahibi yapmaya çalışacağız. Bunlar bizim görevlerimiz. Resulullah (sav)  Efendimiz: Çocuk sevgisi, Cehennem ateşine karşı perdedir. [5] buyurmaktadır. İslam’da sevgilerin ölçüsü vardır. Çocuk sevgisi her sevginin önüne geçiremeyiz. Çocuk terbiyesinde Şefkat-Ciddiyet dengesini iyi ayarlamak lazım gelir. Disiplinsiz aşırı sevgi frensiz arabaya benzer. Sevgi verdikçe hızlanır, verdikçe hızlanır sonra çocuğu nerde duracağını kestirmezsiniz.  Kontrolsüz sevgi ve alâka çocuğun şımarıp küstahlaşmasına sebep olacaktır.

Çocuk bir hata işlediği zaman şefkat-ciddiyet dengesini gözeterek yaptığı davranışın yanlış olduğu hissettirilmesi lazımdır. Daha yaşı küçük daha bebek diyerek yaptığı yanlışlara gülersek, ilerde yaptıklarına ağlarız. Daha anne karnındayken islami karakteri oluşmaya başlayan bir çocuk için erken demek kendimizi kandırmaktan öteye geçmez.

Cennet Mekân Üstadımız Abdullah Baba (ks) Hz.leri;

“Çocukları okşamak, sevmek Peygamberimizden (sav) biz Müslümanlara kalmış bir mirastır. Hazreti Peygamber: ‘Çocukla olan çocuklaşır!’ buyurmuştur. Babanın aklı dünyayı da ölçse, çocuğun anlaması için ‘tı tı’ der, çocukların diliyle konuşmak gerek. Ancak çocuklarınızın hatasını gördüğünüz zaman onu uyarın, eğriyi doğruyu öğretin. Evladınıza köle olmayın…”

Çocuklarınızı öperken dudaklarından öpmeyin, çocuklarınıza fiske vuracaksanız sakın yüzüne vurmayın.” buyururlardı.

Resulullah (sav) Efendimiz; “Ahir zaman olunca köle Efendisini doğurur.” [6] Hadisi şerifi buna delalet etmektedir. Yani çocuklar ana babalarına değil ana babalar evlatlarına itaat eder hale gelir ki bu da günümüzde yaygın olarak gördüğümüz bir durumdur.

Bir bayan kardeşimize haftalık sohbetlere neden gelmediği sorulduğunda; “Gelmek çok istiyorum ama dört yaşında ki oğlunun ‘ ben orda sıkılıyorum gitmek istemiyorum’ dediği için gelmediğini söylemiştir.“ Ne kadar açı bir durum.

Cennet Mekân Abdullah Babamızın evlatlarına sorduğumuzda; ‘Babamız her zaman bizi saygılı sevgiliydi ama bir hata işledik mi bakışı bize yeterdi, yerimizden kımıldayamazdık.’ Demişlerdi.

Ağaç yaşken eğilir diyerek atalarımız boşuna söylememişler.

Çocuklarımızı Allah rızası için seveceğiz. Onları Allah’ın bir emaneti olarak göreceğiz. Yakup (as) oğlu Yusuf (as) fazla sevmesinden dolayı Allah Teâlâ Er- Rakib isminin tecellisiyle  “ Benden gayrısını sen sevemezsin” dedi ve Yusuf (as) elinde aldı.

Cennet Mekân Üstadımız Abdullah Baba (ks) Hz.leri;

Çocuklarınızı her şeyin önüne geçirirseniz size imtihan olur. Bu yalnız çocukta değil hayatımızda İslam’dan gayrı neyi öne geçirirseniz o size imtihan olur. 

Kişi hanımını çok sever imtihan olur, anne babasını çok sever imtihan olur, arabasını çok sever imtihan olur.

İnsanlar bu konularda çok sıkıntılılar. “Var mı senin gibi dünyada bir tane yavrum benim, malım canım sana feda olsun kuzum benim, ah anam benim, babam benim ben seni her şeylerden çok severim,” gibi cümleler kurarak kendimize hem imtihan kapısını acıyoruz hem de manen zarara sokmuş oluyoruz.  Ondan sonra hiç olmadık anda annemiz ya da babamız telefon açarak sebebini bilmedik bir şey yüzünden ağzına geleni söylüyor. Annemizi seveceğiz ‘Allah’ın itaat edin emrinden dolayı, üzerimizde hakkı olduğundan dolayı’ sevdin mi sıkıntı yok. Haddi aşmadan, kararında olan sevgi bir problem yaşanmaz.”

Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:

"Sizden biri, beni, babasından, evladından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş sayılmaz." (Nesai'nin bir rivayetinde "... malından ve ailesinden daha sevgili..." denmektedir.) [7]

Hz. Ali’ye, “Siz Re­sû­lul­lah’ı (a.s.m.) ne kadar seviyordunuz?” diye sorul­duğunda, o, şu cevabı ver­mişti:

Re­sû­lul­lah bize malımız mülkümüz, çoluk çocuğumuz, anamız ve ba­bamızdan daha sevgili idi. Ona, susadığımızda soğuk suya duyduğumuz arzu­dan daha çok arzu duyar, daha çok severdik.[8]

Çocuk terbiyesinde en önemli konulardan bir tanesi babanın baba gibi annenin anne gibi durması ve davranmasıdır. Her ikisi de birbirlerinin rollerini üstlenmemelidirler.

Bir cennet mekân Abdullah Baba (ks) Hz.leri bir ev meclisinde sohbet ederken evin sahibinin iki üç yaşlarında ki çocuğu içeri girip girip çıkarak, ‘babacım şunu isterim babacım bunu yap, şunu ver’ diyerek yanına geliyordu. Ev sahibi olan kişide sohbet esnasında ‘yavrum’ deyip şapur şupur öpmeye koyuluyor çocuğuna ilgi alaka gösteriyordu. Şeyh Efendi Hz.leri sohbetin bitmesine yakın;

“Evladım bu çocuğun annesi yok mu? İçerde misafirlerin var sen çocukla oyalanıyorsun, gönder çocuğunu annesinin yanına. Çocuğun yanı annesinin yanıdır.” diyerek tatlı sert uyarmıştır.

Çocuğumuzu seveceğiz, koklayacağız, öpeceğiz. Ama bunları yaparken herkesin ulu ortasında lakayt davranışlarda bulunmayacağız. Vakar ve ağırbaşlılığımızı koruyacağız. Unutmayalım ki çocuklar bizden onların arkadaşı değil ana babaları olmamızı ister.

Çocuklarımıza oturup muhabbet edeceğiz, onları önemsediğimizi fark ettireceğiz. Onlarla gayri ahlaki konuşmalar yapmayacağız. Günümüzde erkek çocuğu olan babalar “kız arkadaşın var mı?“ gibi bir Müslümana yakışamayan sözleri çocuklarına söylemektedirler. Dervişlik yalnızca dergâhta değildir, dervişlik hayatın her anında olmaktır. Cenabı Zülcelal Hz.leri her daim gören ve işitendir.

Çocuklarımızı ibadetleri özellikle Allah Resulünün ‘gözümün nuru’ dediği namazı sevdirmek için namaza çocuklarımızla birlikte ailece durulması lazımdır.  Erkek çocuğumuzu alıp beraber namaza gitmekte çok güzel olur. Çocuklar için küçük seccade küçük tesbihler alınıp ‘bunlar senin’ diyerek hediye edilmesi hoş olur.

Efendi Hz.lerinin nasıl bir baba olduğuna dair evlatlarına sual ettiğimizde şunları söylemişlerdir;

“Seherlerde ayakta olurdu. İslam’ı, Kur’anı, dinimizi, her ameli sevdirerek öğretti. Yemin etmez, yalan söylemez, kız çocuklarını çok sever, hiç ayrım yapmazdı. “Namaz kılın, Kur’an öğrenin size hediye alacağım” derdi. Bizleri teşvik ederdi ve muhakkak verdiği sözü yerine getirirdi. Bizlere karşı çok şefkatli ve merhametli idi.  Bir defasında bana “Kızım, Kur’anı Kerimi öğrendiğin de sana altın kolye alacağım” demişti ve altın kolye almıştı. Bu şekilde dinimiz ile ilgili ne tür güzel bir amel yapsak, onun karşılığında bizi muhakkak ödüllendirirdi.”

Ödüllendirme den kasıt elbette her kıldığı namaz için her tuttuğu oruç için değildir. Nasıl eğitim hayatları için çok önemli bir sınavı kazanırsan sana telefon alacağım diyorsak bunun gibi “Namazı devamlı hale getirirsen ben seni uyarmadan kılarsan” diyerek ara sıra ödüller verilebilir. Ancak bu ödüllendirme her amelin karşılığında olursa çocuk menfaat için amel işler hale gelir ki bu hususta dikkatli olunmalıdır. Çocuklar için en güzel ödül onların takdir edilmesi onlara olan inancımızın daim ifade edilmesidir.

Cennet Mekân Efendimizin sohbetlerinden derlediğimiz cümleler ile konumuzu sonlandırmak isteriz;

Bir gün bir sohbetimiz esnasında;

-Erkek evlatlarına gusül abdesti öğreten baba parmağını kaldırsın, dedim.

Hiç kimse kaldıramadı. Şimdi burada da söylesem yine parmak kaldıracak adam yoktur. Ayıp ya! Olur mu? Oğluna gusül abdestini öğretmeme olur mu? Ben bu konuyu söyleyemem dersiniz. Hâlbuki babanın vazifesi.

Hem nefis, hem şeytan, hem de gayrimüslimler bizi esir almışlar. Esaret altına almışlar. Bize dünyamızı sevdirmişler. Bize annemiz babamız;

“Oğlum amir ol, oğlum memur ol, oğlum zengin ol, oğlum tüccar ol, ol da ne olursan ol oğlum” dediler.

“Ne olur oğlum! Muhammed’e yâr ol, oğlum evliya ol, oğlum Allah’a (cc) dost ol” diyen anne baba yok.

Hazreti Ömer Efendimizin halifeliği döneminde bir sahabe gelir:

– Ya emir-el müminin, evladım benim sözümü dinlemiyor. Ne yapmam lazım, buna bir hüküm ver, deyince:

– Otur bakalım, diyor, sahabe oturuyor ve Hz Ömer Efendimiz o sahabeye şöyle diyor:

– Çocuk doğduğunda babasının üzerinde üç tane hakkı vardır.

Hakkından bir tanesi,  çocuk doğduğu zaman babasına;

“Şeklime suretime bak güzel bir isim ver” der.

Hazreti Ömer (ra) Efendimiz mevzuyu açıkladıktan sonra sorar:

–Sen ona Allah’ın isimlerinden, Abdullah, Abdurrahman, Abdülkerim, Abdulvahab, Abdulcelil, Abdülaziz, gibi, güzel isimlerinden, koydun mu? Yâda Âdem, Nuh, İdris, Salih, İbrahim, Yusuf, gibi peygamber isimlerinden koydun mu?  Sahabe:

– Hayır, Ya Ömer

Soru iki;

–Bu çocuğa okuma çağına geldiği zaman Allah’ın kitabı Kur’an ı Kerimi, Peygamber Efendimizin sünnetlerini, helalleri, haramları, öğrettin mi? Farz, vacip, sünnet, mubah, gibi İslami bilgileri verdin mi?

– Hayır, Ya Ömer

Soru üç;

– Çocuğuna dünya maişeti için, ziraattan, ticaretten, sanattan bir şeyler öğrettin mi?

– Hayır, Ya Ömer, deyince;

Hazreti Ömer Efendimiz;

– İyi ki seni öldürmemiş, diyor.

Burada bir irşad gerekiyor. Birincisi; Çoluğumuza çocuğumuza güzel isim koymak, ikincisi; Dinini öğretmek, Peygamber Efendimizi sevdirmek, O’nun sünnetlerini öğretmek, haramları, helalleri öğretmek, üçüncüsü de; Köyde olsun, şehirde olsun ziraattan, ticaretten, sanattan, ilimden bir şey öğretmektir. O zaman çocuk muhtaç olmaz. “Alan elden veren el daima üstündür. ” 

 

[1] Tahrîm, 66/6

[2] Tirmizi, Birr 33

[3] İbn Mâce, Edeb 3

[4] Maide /105

[5] Şir’a

[6] Buharî, Tefsiru Sureti 31,2

[7] Buhari, İman 8; Müslim, İman70, (44); Nesai, İman 19, (8,114, 115)

[8] Terbiyetü’l-Evlâd, 2: 1026




Okunma Sayısı : 7019

Soru Tarihi: 3/4/2016

Yorumlar
Bu soruya ait yorum bulunmamaktadır.
Bir Yorum Yazın
Adı Soyadı *
E-Posta *
Yorum *