SORULAN SORU

Zikrullaha gösterişli kıyafetlerle gelip, bayanların pantolonlarla, dirsek aşağı olmak üzere kolları sıvanmış bir şekilde zikre katılmaları uygun bir davranış mıdır? Gösterişli kıyafetler giymek tasavvuf yolunda var mıdır?

CEVAP


Tasavvufun gayesi insanın nefsini terbiye ve tezkiye ederek Allah’a vuslat olmasıdır. Allah’a vuslat yolunda ilerlerken nefsimizin hastalıkları ve nefsimizin istekleri bize en büyük engeldir. Bu engelleri aşmak için bir mürşidi kâmile himmet ve feyziyle ihtiyaç duyulmakla birlikte nefsin istek ve hastalıklarıyla mücadele etmekle de olur. Bu istekler bazen bir haram olurken bazen çok masum gözüken basit ihtiyaçlar şeklin de de karşımıza çıkmaktadır.

Giyinme hususunda ki yapılan yanlışların çoğu da basit bir ihtiyacı karşılamak maksadı ile yapılmaktadır. Doğru ve yanlışlar belli olmasına rağmen kimi kardeşlerimiz “herkes yapıyor” diyerek zamanla birçok yanlışı sanki dinin doğrusu imiş gibi yaşamlarına sokmakta hiçbir mahsur görmemektedir. Bunu yaparken de “Allah nimetlerini kullarının üstünde görmeyi sever” hadisini çokça kullanırlar. Elbette ki Allah verdiği nimetlerini kulları üzerinde görmeyi ister ancak bunu yaparken kişinin “kibirlenme, büyüklenme, marka yarışına girme” gibi davranışlarını da hoş görmez.

Günümüz de “Allah nimetini kulunun üzerinde görmek ister.” ifadesi, yeme içme giyinme çerçevesine sıkıştırılmıştır. Müslümanlar bundan sadece, Allah’ın kendilerine verdiği özellikle maddi nimetleri en iyi şekilde taşımalarının mutlak emir olduğuna inanmaktadırlar. İnsan, elindeki her şeyin en iyisini kendine sarf edince etrafındakileri unutmakta, farkında olarak ya da olmayarak bu nimetler sayesinde insanları sınıflara ayırmaktadırlar. Önceleri temiz ve pak olması amaçlanan giysiler, zamanla yeni olma zorunluluğuna, ardından da marka düşkünlüğüne dönüşmüştür. Unutmamalıdır ki etrafımız da bizim maddi imkânlarımıza sahip olamayan kardeşlerimiz olabilir onları mahcup edecek incitecek gösterişten sakınmak daha doğru olacaktır. Peygamber Efendimiz (sav)’in halkın çoğunluğunun yaşadığı hayat seviyesinde yaşamamızı uygun görür kendisi de öyle yaşardı.  

Peygamberimiz (sav);

“Aleyküm bi’s-sevadi’l-a’zâm! Size sevâd-ı âzama tâbî olmak gerekir!” buyurmuştur. Yani, “Halkın ulaşamadığı bolluk ve israf içinde apayrı bir yaşayışa yönelerek halktan kopmayın. Halkın haset ve husumet damarını tahrik etmeyin.”

Rasulullah (sav), ümmetinin dünya nimetlerine dalmasını, aşırı süslenip püslenmesini hoş görmez, buna karşı uyarırdı. İnsanların mütevazı giyinmelerini isterdi. “Duymuyor musunuz? Mütevazı giyinmek imandandır, mütevazı giyinmek imandandır!”  buyururlardı. [1]

Giyilen elbiselerin asla bir böbürlenme, kibir vesilesi olmamasını, kıyamet günü Allah’ın böyle yapanlara bakmayacağını hatırlatırdı. [2]

Elbette giyinme konusunda ki bu hassasiyet, fetvaya dayalı hukuki bir mecburiyet değil, takvaya dayalı bir tercih halidir.

Bir Mürşidi Kamil önderliğinde Allah’a vuslat yolunda ilerleyen salik, benliğini ayağının altına alarak, ruhunu maneviyatın rüzgârına bırakmalıdır. Dünya yükünü sırtından bırakıp, benlik zincirlerini kırmalıdır. Dünyevi makamlar ile dünyanın zenginliği gelip geçicidir. Bunlar bir övünç meselesi değil bu yolda utanç vesikalarıdır. Bizler El fakr-ü fahri, yani “fakirlik övüncümdür” diyen peygamberin ümmetiyiz. Manevi mahlası Hadim-ül Fukara (fakirlerin hizmetçisi)  olan üstadımızın dervişleriyiz.

Cennet Mekân Abdullah Baba (ks) Hz.leri, “ Varlık kapısından yoklukla girilir.” Buyururlardı. Bu varlık kapısına nice zenginler makam sahipleri yoklukla girdiler.

Aziz Mahmud Hüdai Hz.leri Bursa Kadısı iken Üftade Hz.lerine mürit olmak isteyince;

Üftade Hz.eri;  “Burası yokluk kapısıdır, biz de, fakirlik kapısının kuluyuz. Hâlbuki sen varlık sâhibisin. Bu hâlde ikimiz bir araya gelip bağdaşamayız. Senin ilmin, malın, mülkün, şânın ve mâmur bir dünyan var. Bizim gibi kulların, Allah-u Teâlâ’dan başka hiçbir şeyi yoktur." Buyurunca Kadı Azîz Mahmûd Hüdâyî, sırtındaki makam urbasını çıkararak yokluk elbisesini giyip Bursa sokaklarında ciğer satıp dergâhın temizliğiyle meşgul olmuştur. Dünya makamlarını bırakıp uhrevi makamlara ulaşmıştır.

Hanım kardeşlerimizin gösterişli kıyafetlerle bırakın zikrullah halkasına dâhil olmasını normal hayatlarında dahi bu hal üzerine olmamaları gerekir.

Ayeti kerime de "Ey Âdemoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbiseler indirdik. Takva elbisesi ise daha hayırlıdır. İşte bunlar Allah’ın ayetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi)"[3] buyurulmuştur.

Tabi ki güzel kıyafetler giyebiliriz. İnsan eşref-i mahlûkattır. Mümin seçkin ve örnek kişidir. Kişi bunun bilincinde olup pejmürde, pis elbiselerle de gezmemelidir.  Bu hal Müslümana bir tasavvuf ehline yakışmaz. İslam imkânları ölçüsünde israfa kaçmadan güzel giyinmeyi teşvik eder. 

Allah Resulü müminlerin temiz elbiseler giymesini isterdi. Kirli elbiseli birini görünce şöyle ikaz etmişti: “Bu adam, elbisesini yıkayacak bir şey bulamıyor mu?”  [4]

Allah Resûlü (sav) insanların güzel elbise giymelerini ister, kendisi de güzel elbise giyerdi. [5]

Eski elbiseler giyen birine, “Malın var mı?” diye sorar. Olumlu cevap alınca da şöyle buyurur: “Allah sana mal vermiş ise, mutlaka onun eseri ve cömertliği üzerinde görülsün.’ [6]

İnsanların temiz ve yeni elbisesi varken eski püskü giyinmelerini kınamıştır. [7] Dolayısıyla Efendimiz (sav ) imkânı olan kimselerin buna göre giyinmelerini tasvip ederdi. “Allah sana bir mal verdiği zaman, Allâh’ın verdiği bu nimetin eseri ve fazîleti senin üzerinde görülmelidir.” [8]

Ancak, imkânı olduğu halde tevazudan dolayı kıymetli elbise giymeyen kimselere âhirette üstün bir mevki verileceğini müjdelemiştir. [9]

 Peygamber Efendimiz iki farklı hadiste (sav) Hz.leri;

Güzelce giyinip kuşanınız; kılık kıyafetinizi düzeltiniz. Ta ki insanlar arasında siyah üzerindeki beyaz gibi görünesiniz. [10]

"Allah Cemildir, güzelliği sever. Kibir hakkı beğenmemek, şımarmak ve insanları küçümsemektir." [11]  buyurmaktadır.

 Kişi kılık kıyafetle şımarma, çalım satma, insanlara tepeden bakma gibi bir duruma girmediği sürece Cemil ismine mazhar olacaktır. Bura da ki mevzu ne ifrata ne de tefrite kaçmaktır. Mümin her şey de olduğu gibi giyim kuşamında da itidal üzeri olmalıdır. 

Ayeti Kerimede Cenab-ı Rahman;

Şımarıp böbürlenmek, insanlara gösteriş yapmak ve (halkı) Allah yolundan alıkoymak için yurtlarından çıkanlar (Mekke müşrikleri) gibi olmayın. Allah, onların yaptıklarını kuşatıcıdır. [12] Buyurarak bizlere nasıl davranmamız gerektiğinin ölçüsünü bildirmiştir.

Derviş tevazu ehlidir. Gösterişten ve kibirden uzak mütevazıdir.

Allah Resulü, "Allah, kibirli kibirli elbisesini çekip duran kişinin yüzüne bakmaz. O elbise ister helalden, isterse haramdan temin edilmiş olsun" [13] buyurarak bize ölçüyü ne güzel de açıklamıştır.

 Üstadımızın bize biçtiği ölçüye göre de;  dikkat çekici, makamı, zenginliği aşırı derece belli eden şeyleri giymek uygun değildir. Zaten tesettürde amaç vücut hatlarını belli etmeden farz olan yerlerin kapanmasının yanında nazarları üzerine çekecek şekilde giyinmemeye de özen göstermektir.

Kibire, riyaya, şöhrete, nîmete nankörlük etmeğe kaçmadığı sürece güzel, temiz ve düzenli giyinmenin dinimizin açık tavsiye ve emirleri arasında olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Cuma, bayram ve cemaat namazlarına katılırken temiz ve düzenli elbiseler giymenin tavsiye edilişini bunlar arasında saymak gerekir.

Bir kadın en büyük görevi kocasına ve çocuklarına karşı güzel giyinmektir. Kadınlar arası bir topluluğa giderken güzel giyinip eve geldiği zaman kocasını karşısına pejmürde bir halde çıkmamalıdır.

Cennet Mekân Efendim Abdullah Baba (ks) Hz.leri kendileri daim temiz ütülü kıyafetler giyer giysileri birbirine uyumlu olur ancak sadeliği ile de dikkat çekerdi. İnsanların çekinip yanına yanaşmalarını engelleyecek tevazu perdesini yırtacak şekilde giyinmezdi.

Cennet Mekân Abdullah Baba (ks) Hz.leri bir gün dergâhta görev taksimatlarını yaparken, görev verilen kardeşlerimize ithafen;

Evladım, Saç tıraşınıza, sakalınıza dikkat edin. Derviş saçı sakalı bir birine karışmış insan değildir. Derviş saçı sakalıyla tertipli düzenli insandır. Âlemlere rahmet peygamberimiz neden yanında tarak taşırdı. Hiç düşünmediniz mi? Kılık kıyafetinize dikkat ediniz. Temiz ve ütülü olarak insanların arasına çıkmaya dikkat ediniz. İnsanlar sizin ayakkabınızın boyasına dahi bakar. Sonra bu adamın kendine hayrı yok, bu pejmürde adam mı bize yoldaşlık edecek derler.” Buyurmuşlardır.

Diğer sorularınıza gelince kadınların pantolon giyme hususuna daha önce cevap vermiştik. Peki dergâha pantolon ile gelinir mi? Üst giysinin kolları kısa olabilir mi ya da sıvanabilir mi?

Hiç kimseyi kılık kıyafetinden dolayı kınayıp bu halde dergâha gelinmez diyemeyiz ancak zikrullah halakasına otururken bir etek giymenin ya da bacaklarını örtmesinin daha doğru olduğu kanaatindeyiz.

Kardeşlerim oturduğunuz yerin neresi olduğunu, yapılan işin ne olduğunu idrak ederseniz cevapları belli sorulardır bunlar.

Allah Resulünün, meleklerin, Cennet Mekân Abdullah Babamızın manen bulundukları bir ortamda bu hallerde bulunmak ne kadar doğrudur, varın siz düşünün.

“Usulü kaybeden vusulü kaybeder”  sözünü düstur edinelim kendimize.

Dergâhlar Allah’a vuslat kapılarıdır. Kapılarının üzerinde “Edep ya hu” yani o Allah seni görüyor edepli ol ifadesi yazar. Cennet Mekân Abdullah Efendi Hz.lerinin bu hususta;

 “Allah seni görüyor, edepli ol! Yürürken edepli ol! Yemek yerken edepli ol! Su içerken edepli ol! Evde edepli ol! Tuvalette edepli ol! Otururken edepli ol! Alışverişte edepli ol. vs… Çünkü “O” beni her yerde görüyor, diye ihsan üzere yaşarsak işte o zaman nefis meratiplerini aşıp Allah-ü Teâlâ Hz.lerine vasıl oluruz.”  Buyruğunu unutmamak gerekir.

Rabbim hakkını verenlerden, şuuruna varanlardan eylesin.

Hepimizin üzerinde yok mu çıkaramadığımız bir dünya gömleği, içimizden atamadığımız bir dünya sevgisi, ulaşamayacağımız uzun ameller, makam mevki dünya sevgisi…

Rabbim bu sevgilerden bizi uzak tutup, kendi sevgisine mazhar eylesin inşallah…

Bu dervişlik yoluna aşk ile gelen gelsin,

Ya dervişlik neydiğin bir zerre duyan gelsin.

 

Hele biz işbu yola gelmedik riya ile,

Bu kınanmış giysiyi bizimle giyen gelsin.

 

Gözüyle gördüğünü örtsün eteği ile,

Bu yol çok ince yoldur, yüreği duyan gelsin.

 

Ulu kişi erenler, demiş bizi sevenler,

Dönmesin hiç geriye, o şâha gelen gelsin.

 

Her kim sever Allah’ı, rahmet kılar vallahi,

Dil sevgisiyle olmaz, aşk ile yanan gelsin.

 

İşbu sözü diyenden bize nişan gerektir,

Sözün kısası budur, canına kıyan gelsin.

 

Yunus söz ile kimse kabul olup geçmedi,

Benliğinden vazgeçip ortaya koyan gelsin.

 

 

               



[1] Ebu Davud, ibni-i Mâce, K.S.-2080

[2] Ebu Davud, Muvatta-5716, Tirmizi, Nesei-5717

[3] Araf Suresi 26-30 a

[4] Ebu Davud, K.S-2162

[5] Ebu Davud-5758, K.S.-5272

[6] Nesei-5782, Tirmizi, K.S.-3489, 5364

[7] Muvatta-5785

[8] Nesei, K.S.-5264

[9] Tirmizi-5788, K.S.-5262

[10] Hakim, Müstedrek

[11] Kenzü'l-Ummal, 3:528.

[12] Enfal Suresi 47

[13] Kenzü'i-Ummal, 3:536.





Okunma Sayısı : 9122

Soru Tarihi: 4/17/2017

Yorumlar
İsmail öz

Bu günlere ışık tutan cevaplarınızdan dolayı RABBİM sizde razi olsun. Ayrıca bu soruyu soran kardeşimizdende RABBİM razi olsun

Bir Yorum Yazın
Adı Soyadı *
E-Posta *
Yorum *