SORU ARA

SORULAN SORU

Hz. Mevlana'nın “Gönül, han değil, dergahtır. Paldır küldür girip çıkılmaz, günahtır.” sözünü açıklar mısınız?

CEVAP

Rabbul Alemin insanoğlunu mahlukatın en şereflisi yaratarak yeryüzüne halife kılmıştır. “Biz Ademoğullarını mükerrem[1] kıldık.” [2] ayeti kerimesi bunun en büyük delillerinden bir tanesidir. Böyle değer biçilmiş bir insanoğlunda gönül (Kalp) diye bir yer var ki hadisi kutside  “Ne gökler ne de yer beni içine alamadı. Fakat mü’min kulumun kalbine yerleştim.” [3] Buyurmuştur Yüce Yaradan. Gönül yani kalp nazargahı ilahidir. Padişahlar padişahı Hz. Allah’a aittir. O’nun şanına yakışır bir makam hâline getirilmesi gerekir. Allah’ın tecellisi ancak temiz ve nezih gönüllerde gerçekleşebilir.

Peygamberimiz Efendimiz (sav) Kâbe’ye bakarken şöyle demiştir:

“Kuşkusuz Allah seni çok şerefli, çok mükerrem/ hürmetli, çok azametli kılmıştır; fakat mümin senden daha hürmetli/daha saygı değerdir.” [4]

Hz. Mevlana

“Eğer sende basiret varsa, gönül Kâbe’sini tavaf et! Topraktan yapılmış sandığın Kâbe’nin asıl manası gönüldür… Şunu iyi bil ki sen, Allah’ın nazargâhı olan bir gönlü incitir, kırarsan, Kâbe’ye yaya olarak da gitsen, kazandığın sevap, gönül kırmanın günahını telâfî edemez.”

Bir gönlü hoş tutmak bin hacdan daha evladır. Bu sebepledir ki gönül yıkmak her zaman tasavvuf kültüründe Kâbe'nin yıkılmasından daha büyük bir zulüm olarak algılanmıştır. Nesimî'nin dilinden söyleyecek olursak;

"Mülk-i Hak dârü'l bekâdır yıkma gönlün kimsenin."

İşte Aşk eri Hz. Mevlana “Gönül, han değil, dergâhtır. Paldır küldür girip çıkılmaz, günahtır.” Derken gönlün nazargahı ilahi olduğunu ona göre hareket etmemiz gerektiğini Hakk'a giden yol gönülden, gönül yapma ve gönül kazanmadan geçtiği. Bu gönlün Hakk’ın evi olduğunu, Hak dışında her şeyi gönül evinde çıkarmak, gönül bağını, bahçesini, temizlemek gerektiğini, gönül sahibini ağırlamaya hazır hâle getirmek için elimizden geleni yapmamız gerektiğini bizlere anlatmaya çalışmıştır.

Gönül öyle bir mekândır ki¸ sadece Allah sevgine tahsis edilebilir. Bunun dışında ne varsa hepsi fanidir¸ geçicidir¸ boştur. Yalnızca Allah sevgisini taşıyan gönül mutmain olacaktır. Yüce yaratıcıdan gayrı her şey mâsivâdır.  Bu dünya hayatı bir imtihan alanıdır. Bu imtihanda insan gönlünü sahibine mi sunacak yoksa fani sevgilerin barınağı mı yapacak? Fani olan insan¸ göz açıp kapayıncaya kadar geçen ömrünü rahmete taşımak istiyorsa fani olan sevgiden uzak durmalıdır. Allah’a vuslat yolu gönülden, gönül yapma ve gönül kazanmadan geçmektedir. Her şeyi gönül evinde çıkarmak, gönül bağını, bahçesini, temizlemek gerekir.

Hana herkes elini kolunu sallaya salya hiçbir edebe riayet etmeden girip çıkar. Ama dergâhlar öyle midir? Dergâhta her şeyin bir adabı, usulü vardır. Oturmanın, kalkmanın, yemenin, içmenin her şeyin… İşte gönül de bir dergâhsa edebi olmayanı sokma girdiyse barındırma…

Bu gönlü incitme, kırma naif ol. Birçok kişi dilini tutmaz, davranışı bilmez, incitir, utandırır. Gönül sevmek demektir. Sevipte kıymetini bilmek demektir.

Gönül yalnızca Allah’ı anmakla huzur bulur. Yüce Yaradan Ayeti kerimesinde “  Haberiniz olsun ki, Allah'ın zikriyle kalpler mutmain olur. “ [5]  buyurmuştur. Kalbin asıl işlevi zikirdir. Bu amaç dışında kullanıldığında, ne olursa olsun tatmin olmaz. Zikir sadece maddî dil ile olmaz, aslolan kalbin zikridir. Zikirsiz kalp virane olmuş eve benzer.

Peygamber Efendimiz (sav) "Allah'ın zikredildiği ev ile zikredilmeyen ev, canlı ile ölü gibidir." [6] Buyurmuştur.

Hadisteki evden maksat kalptir, gönüldür. Gönül sahibinin andıkça temizlenir. Zikrin kalbi temizlemesi için, manen uzman olan birinin nezareti altında yapılması gerekir. Yoksa kalp hastalıklarının giderilmesi ve kalpte tesir sağlamak zor olur. Bu da bir mürşidi kâmilin, Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.lerinin sevgisiyle olur.

Hz. Yunus'la noktalayalım:

Gönül Çalabın tahtı, Çalap gönüle baktı

İki cihan bedbahtı her kim gönül yıkarise

 


[1] Hürmet ve tâzim edilen. İkram olunmuş. Muhterem. Kerim olan.

[2] İsra, 17/70.

[3] Acluni, Keşfü’l-Hafa, II, 195.

[4] İbn Mace, Fiten,2; Mecmau’z-zevaid, 1/81

[5] Rad Suresi 28

[6] Müslim, Ahmed, Ebu Nuaym, İbn Hibban (Kenz, 1/447).,




Okunma Sayısı : 11361

Soru Tarihi: 1/20/2018

Yorumlar
Bu soruya ait yorum bulunmamaktadır.
Bir Yorum Yazın
Adı Soyadı *
E-Posta *
Yorum *