SORULAN SORU

Ashab-ı Kehf hakkında bilgi verebilir misiniz? Nerede Yaşamışlardır? Kabirleri nerededir? Hazreti Mesih zamanında tekrar uyanacaklar mı?

CEVAP

Ashab-ı Kehf;  “ yedi uyurlar”  veya “mağara arkadaşları” olarak bilinen bir grup mümin genç hakkında kullanılan bir tabirdir. Kur'an-ı Kerîm'in Kehf Suresinde anlatılan ve sureye adını veren bu olay, Allah inancına sırt çevirip putperestliğe saplanan kavimlerini terk ederek şehirden ayrılan ve bir mağaraya sığınan, hâlleriyle insanlara Ahiret inancı ve ölümden sonra dirilme hususunda ibret olan genç müminlerin yaşadıklarını anlatmaktadır.

Putperestliğe karşı iman ve tevhit mücadelesinin sergilendiği bu ibret ve hikmet dolu kıssada, ölümden sonra tekrar diriliş, Salihlerle birlikte olmanın önemi, “pasif bir direniş” nasıl olması gerektiği bizlere bir mesaj olarak verilmiştir.

Hadise Anadolu'nun Roma hâkimiyeti altında bulunduğu milâdî üçüncü asrın ikinci yarısında Tarsus civarında meydana gelmiştir.

“Hakikaten onlar, Rablerine inanmış gençlerdi.”[1]

Hz. İsa Efendimizin Havarilerinden birisi Ashab-ı Kehf in bulunduğu şehre girmek istemiştir. Ona (Şehrin kapısında ki askerler); “şehrin giriş kapısında bulunan puta secde etmeyen buraya giremez” dediler. Havaride puta secde etmeye yanaşmayıp, şehrin dışında bulunan bir hamama vardı. Hamamda ücretli çalışmaya başladı. Derken şehirden bazı gençler havariden etkilenerek onun peşine takılmaya başladılar. Havaride bu gençlere Allah katında İsa (as)’a gelen haberleri ve ahiret hallerini bildirmeye başladı. Gençler ona inandılar, anlattıklarını tasdik ettiler. Bir gün kralın oğlu bir kadınla hamama girmek istedi. Havari buna karşı çıktı ve onu azarladı. Ancak buna rağmen kralın oğlu yanındaki kadınla birlikte hamama girince ikisi de orada öldüler. Olayı görenler krala: senin oğlunu havari öldürdü deyince kral havariyi yanına çağırdı. Bunun üzerine havari o beldeyi terk etti. Kral, havarinin yanında kim vardı deyince halk gençlerin ismini verdiler.[2]

Kur’an ı Kerimde yedi uyurların isimleriyle ilgili her hangi bir ibare bulunmamakla isimleri birlikte şöyledir. Yemliha , Mekselina , Mislina, Mernuş, Debernuş, Sazernuş, Kefeştatayuş , ve köpeklerinin ismi Kıtmir dir.[3]

Dakyanus [4] bu gençleri çağırarak, inançlarından vazgeçmelerini istemiş, aksi takdirde onları öldüreceğini söylemişti. İşte göğüsleri iman dolu bu gençler vatanlarını terk etmeyi, kendilerine sunulan nice nimetleri ellerinin tersiyle iterek gelecek sıkıntıları sabretmeyi göze aldılar ve zalim kral Dakyanus’u reddederek hiç korkmadan ve sakınmadan onun karşısında açıkça hakikati söyleme cesaretini gösterdiler.

“Onların kalplerini metîn kıldık. O yiğitler (o yerin hükümdarı karşısında) ayağa kalkarak dediler ki: «Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, O'ndan başkasına tanrı demeyiz. Yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz.”[5]

İnançlarının doğru, insanın kendi yaptığı cansız bir puta saygı göstermesinin ise yanlış ve batıl bir inanç olduğunu söyleyerek, dinlerinden dönmeyeceklerini söyleyip şehirden uzaklaştılar.

(İçlerinden biri şöyle dedi:) “Mademki onlardan ve Allah’tan başkasına tapmakta olduklarından yüz çevirip ayrıldınız, o hâlde mağaraya çekilin ki, Rabbiniz size rahmetini yaysın ve içinde bulunduğunuz durumda yararlanacağınız şeyler hazırlasın.” [6]

Şehir dışında kaçan gençler kendileri gibi inançlı bir çobana rastlarlar. Çoban (kefeştatayuş) ve kıtmir adındaki köpeği de onlara katıldı. Civardaki bir dağın eteğinde bulunan mağaraya saklandılar.

“Onlar mağaralarında üç yüz yıl kaldılar. Buna dokuz daha eklediler.”[7]

Burada üç yüz dokuz yıl müddetle uykuya dalan bu gençler, Allah'ın lûtfu ve mûcizesiyle bu müddet içinde vücutları çürümesin diye sağa sola çevrilip yaşatılmışlardır.

“Kendileri uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırdın. Onları sağa sola çevirirdik. Köpekleri de mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış yatmakta idi. Eğer onların durumlarına muttali olsa idin dönüp onlardan kaçardın ve gördüklerin yüzünden için korku ile dolardı.”[8]

Ebu Hureyre (ra); “Onlar senede iki kere çevrilirlerdi.” İbn Abbas (ra) ise; “ Toprak bedenlerini yemesin diye onlar, Aşüre günü bir yandan öbürüne çevrilirlerdi.” Demiştir. [9]

Uyandıklarında kendilerini sanki bir gün kadar uyumuş hissettiler. Onların şehirden çıkıp gitmelerinden sonra olay unutulmuş ve üzerinden birçok hâdiseler gelip geçmişti.

Dakyanus bir müddet yaşadıktan sonra ecel rüzgârı onun hayat binasını yıktı. Onun bütün mülkü, malı azameti yok oldu. Dakyanus ’tan sonra birkaç kral o beldeleri idare etti. Sonunda sıra salih bir kral olan Tendurus’a[10] ulaştı. Tendurus Hak Teâla’ya inanan ve ondan korkan bir kraldı. Onun zamanında birçok kimsede cesedin haşri konusunda şüphe düştü. Tendurus ne kadar da nasihat ettiyse insanlara fayda vermedi. Hak Teâlâ cesedin haşri konusunda onlara delil göstermek istedi ve Ashab-ı Kehf’i uykudan uyandırdı. Kuran-ı Kerim de;

Böylece biz, birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırdık. İçlerinden biri: “Ne kadar kaldınız”? dedi. (Bir kısmı) “Bir gün, ya da bir günden az”, dediler. (Diğerleri de) şöyle dediler: “Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz birinizi şu gümüş para ile kente gönderin de baksın; (şehir halkından) hangisinin yiyeceği daha temiz ve lezzetli ise ondan size bir rızık getirsin. Ayrıca, çok nazik davransın (da dikkat çekmesin) ve sizi hiçbir kimseye sakın sezdirmesin.”[11]

Uyandıklarında kendilerini aç hisseden bu gençler aralarından bir arkadaşlarını yiyecek alması için ellerindeki para ile şehre gönderirler. Yemliha adındaki bu genç, şehre yaklaştıkça şaşırır. Yollar ve şehrin etrafı bir hayli değişmiştir. O dönemlerde Hristiyanlara büyük eziyetler çektiren Dakyanus devri üzerinden çok zaman geçmiştir.

Şehre gelen Yemliha ekmek almak isterken, elindeki parayı gören fırıncı bu gencin elbiselerinden şüphelenir ve elindeki paraya bakıp define bulduğunu zannederek onu ilgililere şikâyet eder. Üç yüz küsür yıl öncesinin parasıyla gayet tabii bir şekilde alış-veriş yapmak isteyen bu adamın hâli tuhaf görülünce, hükümdarın huzuruna götürülür.

Yemliha'nın anlattıkları, kendilerine enteresan gelen şehir halkı, hükümdarlarıyla birlikte mağaranın bulunduğu yere, diğer gençlerin yanına giderler. Mağaraya vardıklarında Yemliha ve arkadaşları yanlarındaki köpekle birlikte birden ortadan kaybolurlar. Mağaranın kapısı önünde bir mabed yaptıran hükümdar bu mağarayı kutsal bir yer olarak ilan eder. Bu olay üzerine Ahiret inancı gittikçe kuvvet kazanır. Bir çok insan kıyamete, öldükten sonra dirilmeye iman etmeğe başlamıştır.

İmam Salebi’ nin tefsirinde şöyle zikredilir:

Hz. Risâlet (sav) Efendimiz, Ashâb-ı Kehfi görmeyi arzu etti. Cebrail (as) geldi ve "Ya Rasulullah, sen onları bu dünyada görmeyi isteme. Ama ashabının hayırlılarından dört kimseyi gönder ki onları senin dinine davet etsinler." dedi.

O Hazret şöyle buyurdu:

“Nasıl göndereyim ve kimin gitmesini buyurayım?”

Cebrail:

Kendi mübarek ridanı döşe, zemine aç. Hz. Sıddık, Faruk, Murtaza ve Ebü'd-Derdâ'ya söyle her biri bir köşesine otursun. Süleyman (as)'ın emrine amade olan rüzgârı talep eyle ki Cenab-ı Hak onu sana itaatkâr kılmıştır. Ona söyle onları kaldırıp o mağaraya iletsin." dedi. Hz. Peygamber (sav) da öyle etti.

Sahâbe o mağaranın kapısına ulaştılar. Mağaranın ağzında bir taş vardı, onu kaldırdılar. Köpek onlara havladı ve hamle etti. Sonra onları görünce kuyruğunu sallamaya başladı. Köpek onlara "Gelin" diye başıyla işaret etti. Ashâb da vardılar:

"es-Selâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berakatüh" dediler.

Cenab-ı Hak Ashab-ı Kehf’in ruhlarını cesetlerine iade etti, kalktılar ve selâma karşılık verdiler.

Sahabe:

“Allah'ın nebisi Muhammed b. Abdullah (sav) size selam gönderdi." dediler.

Onlar da:

“Allah'ın Resulü Muhammed'e selam olsun." diye karşılık verdiler. Sahâbe onları İslam dinine davet etti, onlar da kabul etti. Hz. Peygamber (sav)'a selam gönderdiler ve tekrar kabirlerine geri döndüler.

Onlar bir kere de Muhammed (sav)'ın ailesinden olan mehdinin ortaya çıktığı zaman dirilirler. Mehdi onlara selam verir, onlar da selâma mukabele ederler, sonra ölürler ve kıyamette tekrar diriltilirler."[12]

Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.leri Ashab-ı Kehf le ilgili olarak;

Türki devletlerden de Mehdi’ye asker gelecek. İstanbul Mehdi Ali Resul tarafından yeniden fethedilecek. Mehdi Ali Resul döneminde İslam’ın başkenti Konya olacak. Bütün mezhep ve tarikatları bir çatı altında toplayacak..."

"Mehdi Aleyhisselam'ın komutanları başka yerlerden olacak. Yalnız Konya’dan değil, ancak Mehdi Ali Resule yardım etmek için tüm komutanları Konya’da toplanacaklar..."

"Hz. Mehdi uzun bir dönemden sonra Mekke’de Kabe’nin kenarında zuhur edecektir. Peygamber Efendimizin (sav) bayrağı, kılıcı, sancağı ve gömleği ondadır. Melekler vasıtasıyla O’na yardım edilecek, İslam düşmanlarını öldürecek ve zalimlerden intikam alacaktır. Mehdi Ali Resul ilk biatleri Hacer-ül Esved ile Kabe arasında kabul edecektir. O’na ilk biat edenler O’nun ashabı olacaktır. Sayıları 313'tür. Bedir Ehli’nin sayısı kadar... 50'si kadındır. Ashabının isimleri ve sayıları belirlenerek kendisine emanet edilmiştir. Allah onları bir Cuma gecesi Mekke’ye toplayacak. O cumanın sabahı hepsi Mescid-ül Haram’da bir araya gelecekler. ... Hatta bazıları yatağında yatarken birden bire Mekke’ye getirilecek... Onlar necip kişilerden, hâkimlerden, yönetici ve din bilginlerinden oluşur."

"İlk biatleşmenin ardından Mehdi Ali Resul Şam’a (Dımaşk'a) gelecektir. İsa Aleyhisselamın zuhuru da Şam’da olacak. İsa Aleyhisselam Şam’daki Emeviye Camisine havadan melekler ile inecek. Tekbir sesleri ile “Allahu Ekber, Allahu Ekber La ilahe İllallahu vallahü Ekber, Allahu Ekber velillahil hamd” denilirken o anda bütün televizyonlar, radyolar, fişi çekili olsa da, kapalı olsa mucize eseri açılacak, manevi kalbi gırlatlı olanların kalbi açılacak ve onun zuhur edişini seyredecekler... Onun zuhur ettiğini görenler tekbir sedasına yükselecekler. Hemen yönlerini kıbleye çevirecekler, İsa Aleyhisselam Cuma günü inecek ve o arada bulunan Peygamber Efendimizin (sav) torunu Mehdi Ali Resul, İsa Aleyhisselama:

Buyur Cuma namazını kıldır diyecek, bunun üzerine İsa Aleyhisselam:

'Hayır, sen kıldır Hz. Muhammed Mustafa’nın (sav) torunusun, sen kıldır, diyecek. Devamında 'Evet, ben bir zaman Allah Teala Hz.lerinin nebisi olarak vazife yaptım, Fakat şimdi nebi olarak değil, Resûlullah’ın (sav) tellalı olarak geldim. Sen ise O’nun evladısın. Buyur namazı kıldır, diye cevap verecek. Mehdi Ali Resul de 'Allah-ü Ekber' deyip Cuma namazını kıldıracak."

"İsa Aleyhisselam'ın İslam’ın dünyaya hakimiyetinde çok büyük katkıları olacak. Pek çok mucize gösterecek. Bunlardan birisi şudur; Yanında binlerce insanla beraber, Tarsus’ta bulunan ashab-ı Kehf’in yanına gidecek ashab-ı Kehf’e Yeter artık uyuduğunuz haydi kalkın artık, diyecek. Yedi uyuyanları kaldıracak. Bizde Ashabı Kehf’iz. Üzerlerinde o dönemlerden kalma elbiseleri ve ceplerinde hala o dönemin paraları olacak. Yanlarında bulunan köpekleri 'Kıtmir' bile çok farklı bir halde olacak. Profesörler bizzat oraya gelecekler, ashab-ı Kehf’i inceleyecekler. ... Onlar bunca sene uyudukları için görünüşleri de çok farklı olacak. "

"Önce Mehdi Ali Resul’ün en büyük mücadelesi küfrün başı olan fitnenin en büyüğü, Deccal ile olacak. Deccal de şu anda hayattadır ve İsrail vatandaşıdır. O da kendine göre çeşitli istidraçlar (sihir) gösterecek, pek çok insan ona tabi olacak. (Yahudiler ve en çok da kadınlar ona inanacak) Ona yardım edecekler. Allah onun şerrinden bütün Müslümanları muhafaza eylesin."

"Sonra İsa (a.s.) bir mezarın başına gelip; 'Allah’ın izniyle kalk' diyecek. Herkesin bildiği bütün dünyanın tanıdığı bir kişiyi mezarından kaldıracak ve konuşturacak. O dirilen de; 'Evet, Allah birdir Hz. Muhammed (sav) onun son peygamberidir. Sen de İsa Aleyhisselamsın. Hak din İslam’dır. Biz nefsimize uyduk' diyecek.

Cenabı Zül celal Hazretleri keşifler, kerametler gösterecek. Haller ve tasarruf verecek. Pek çok bilim dalında, insanların irşadı için, kerametler gösterecek. Mesela; Ziraatta bir kurumuş ağacın yanına gelip; Ziraat profesörlerine: Bu ağaç meyve verin mi? Diyecek. Onlar, Hayır, bu ağaç meyve veremez, diyecekler. Bunun üzerine Allah Teala Hz.lerinin izni ile İsa (a.s.): Ya Rabbi! Bunlar ilme tabi olmuşlar, sen her şeye kadirsin, bu ağaçtan meyve ver, diye niyaz edecek. O ağaç derhal meyve verecek. O esnada Mehdi Resul, Hızır (a.s.) ve ashab-ı Kehf de İsa Aleyhisselam’ın yanında hazır bulunacaklar. Buyurmuştur.

Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.leri sohbetlerinde Ashab’ı Kehf den bahsederken kıtmir’e özel bir yer ayırırdı. Salihlerle birlikte olup salih amel işlemin ne kadar önemli olduğunu kıtmir üzerinden bizlere anlatırdı.

Allah katında değersiz bir köpeğin bile Salihlerle birlikte olduğundan dolayı cennete girecektir. Hz. Salih’in Devesi, Hz. Süleyman’ın Hüdhüd’ü ve Karıncası, Ashab-ı Kehf ‘in Köpeği… Gibi bazı hayvanlar, ruh ve cesetleriyle birlikte Cennet’e gireceklerdir. [13]

Köpek, salihlerin peşlerinden gitmek sadakatini gösterdiği için, müstesna olarak Cennet’e girmekle şereflenen diğer hayvanların sınıfına dahil oldu. Yani necat ehlinin peşinden giderek, onların yolunu takip ederek o da kurtuluşa ermiş oldu.

Aklı olmayan bir hayvanın hissiyatı ile yaptığı bir iyiliği dahi zayi etmeyen Allah, elbette insanların da hiç bir amelini zayi etmeyecek ve muhakkak mükâfatını verecektir.

Kıtmir bir köpekti. Ashab-ı Kehf’in köpeği, ama cennete gitti. Kim olduğun kadar, kimlerle olduğun da önemli.

Mevlana Hazretleri:

“Sakın ha o üstadın olan mürşidi kâmilin muhabbetinden ayrılma! Zira o, Ashabı Kehf, yani mağara arkadaşları, Allah’ı arayan o erlerin gönüllerinde Allah aşkı vardı ki (yanlarında olan “çok af buyurun” köpek) Kıtmir, onların yanından ayrılmadı da o da Allah’ı sevenlerden, arayanlardan oldu. Kur’an’a adını yazdırdı” diyor.

Rabbim yollarında daim kılsın inşallah.



[1] Kehf Suresi 13

[2] Ruhul Beyan Tefsiri cilt 11 syf 328 kehf suresi

[3] Kefeştatayuş daha sonra katılacaktır.

[4] Dakyanus: Bazı kaynaklarda vali bazı kaynaklarda kral olarak geçmektedir.

[5] Kehf Suresi 14

[6] Kehd Suresi 16

[7] Kehf Suresi 25 (Buna göre Ashâb-ı Kehf, mağarada 309 yıl kalmış oluyorlardı. Bazı tefsirlerde bu sayının kamerî takvime göre olduğu belirtilmektedir. 309 kamerî yılın karşılığı ise milâdî üç asırdır. Rivayete göre ehl-i kitaptan bazıları, Ashâb-ı Kehf’in mağaraya girişinden itibaren Hz. Muhammed (s.a.)in zamanına kadar geçen sürenin 300 sene olduğunu iddia etmişlerdir ki, Allah Teâlâ, 26. âyeti ile onların bu iddiasını reddetmektedir)

[8] Kehf Suresi 18

[9]  Ruhul Beyan Tefsiri cilt 11 syf 340

[10] Bazı kaynaklarda Theodaius geçmektedir.

[11] Kehf Suresi 19

[12] Ruhul Beyan Tefsiri cilt11 syf 356

[13] Âlûsî, Rûhu’l-Meânî, 5, 226; Kurtubî, Tefsir, 1, 372





Okunma Sayısı : 4510

Soru Tarihi: 2/14/2021

Yorumlar
Bu soruya ait yorum bulunmamaktadır.
Bir Yorum Yazın
Adı Soyadı *
E-Posta *
Yorum *