SORU ARA
RASTGELE SORU İNCELE
SON SORULAN SORULAR
EN ÇOK OKUNAN SORULAR
SORULAN SORU
Günümüzde İslam’ı ne kadar yaşamak istesek de bazı eksikliklerimiz olmakta. İslam’ın şartlarını yerine getirsem de bir şeyler eksik kalmakta. Bu eksikliklerimizi gidermek için ne yapmalıyız?
CEVAP
Bir Müslümanın görevi önce doğru İslamiyet’i ve İslamiyet'e layık doğruluğu öğrenmek ve yaşamaktır. Bunun için temel olarak bir Müslümanda olması gereken birinci haslet ilim diğeri ise ameldir. Bu nedenler ilk olarak İslamiyet’i Ehl-i sünnet inancına göre öğrenmek ve her öğrendiğimiz şeyi de yaşamak gerekir. Bu konuda örnek Peygamber Efendimizin (sav) hayatıdır.
Cennet Mekân Abdullah Baba (ks) Hz.leri;
Bizler taa dervişlik yıllarımızdan itibaren Peygamber Efendimizin ağzından ne duyduysak yapmaya çalıştık; yaşantısıyla alakalı, ahlakıyla alakalı ne varsa duyduk itaat ettik ve yapmaya çalıştık. Buyurmuşlardır.
İslam denilince akla ilk gelen Kur’an ve Peygamberimiz (sav)'in hayatıdır. Allah'ın emir ve yasaklarını içeren bir kitap ve o kitabı hayata dönüştürüp, uygulayacak bir peygamber göndermiştir. Öyleyse iyi bir Müslüman olmanın yolu Kur’an ve Hz. Peygamber (sav)'e uymaktan geçer.
Özellikle yaşayan bir Kur’an olan Peygamberimizin örnek alınması Allah'ın en çok sevdiği bir durumdur. Nitekim Kur’an’ı Kerim de Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
“De ki, eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah ta sizi sevsin."[1]
Peygamber Efendimiz (sav) de Ebu Davud'da geçen bir hadiste,
“Dikkat edin, yakın da bazı insanlar, bize Kur’an yeter diyeceklerdir. Hâlbuki bana Kur’an'ın bir misli veya iki misli verilmiştir.”
"Şunu iyi biliniz ki bana Kur'an-ı Kerim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir. Dikkatli olun koltuğuna kurulan tok bir adamın size: 'Sadece şu Kur'an lazımdır, onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz yeter.' diyeceği günler yakındır..." [2]
Peygamberimiz olmadan Kur’an tam anlaşılmayacağını belirtilerek, bu hadis, "Kur'an bize yeter" diyerek Peygamber Efendimiz (sav)'in yaşantısını ve açıklamalarını yok sayanlara verilen bir ikaz ve uyarıdır. Bu durum, aynı zamanda bir mucizedir.
Cüneydi Bağdadi (ks) Hz.leri:
"Sufi bir elinde Kur'ân diğer elinde sünnet şulesiyle yol alır." buyurur.
Abdul Vehhab Eş-Şarani (ks) Hz.leri:
"Sakın ola ki, Kur’an’ın ve sünnetin ruhuna uymayan bir yola dervişin yolu demeyesin! Kur’an’ın ve sünnetin kabul etmediği yol, küfür yoludur. Bizim yolumuz ise tamamen Ahlâk-ı Muhammediyye'yi yaşamak ve bütün hayatımızı Kur’an’ın emirlerine ve Rasulullah'ın sünnetlerine göre tanzim etmektir." der.
Kuran ve sünnet dairesinde İslam’ı yaşarken yaşantımızdaki maddi ve manevi eksikliklerimizi gidermek istiyorsak daim zikir üzerine olup sadıklarla beraber olmak gerekir. Günümüzdeki İslami yaşantıda ki en büyük eksiklik budur.
Kalbin mâsivâdan muhafaza edilmesi ve daima hayır telkinlerine muhatap kılınması için, ruhaniyetlerinden feyz alınabilecek gönül ehli Salih ve Sadıklarla ünsiyet zaruridir. Manevi terakki için Allah’ın sâlih kullarıyla beraber olup, onların tesir dairesi içinde yaşamanın lüzum ve ehemmiyeti, bariz bir şekilde ortaya çıkar.
"Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının; Sadıklarla (özü sözü doğru, samimi ve dürüst insanlarla) beraber olun!"[3]
İmam Şarani Hz.leri "Meşaik'ul-Envaril Kürsiyye" adlı eserinde "İnsanın, Allah'ın huzurunda kurtulmasına vesile olacak bir Mürşid-i Kâmil'e intisabı zaruridir. Ehl-i tarik bu hususta icma ve ittifak etmişlerdir." buyurur.
Sadıklarla beraber olmak nefsin temizlenmesi ve güzel sıfatlarla bezenmesidir. Bu sayede takvada muvaffak olmak mümkündür. Bunu başarabilmek için de bir mürşid-i kâmile intisap etmek ve onların sohbetlerinde bulunmak şarttır. Çünkü sadıklarla beraberlik cismani olarak sohbetle, ruhani (manevi) beraberlik ise rabıta ile olur.
Bu istifade, muhataba duyulan muhabbet nisbetinde gerçekleşir. Yoksa ruhi derinliği olmayan kuru kuruya bir beraberlik, az çok bir fayda sağlasa da, alacağı fayda neticeyi hâsıl etmez.
Bu hususta Müritlerinden biri Bayezid-i Bistâmî Hz.lerine
“–Efendim, kürkünüzden bir parça verseniz de teberrüken üzerimde taşısam!..” der.
Hz. Bayezid ise cevaben:
“Oğlum, sen istikâmet üzere olmadıktan sonra Bayezid’in kürküne değil, derisini yüzüp içine girsen bile fayda vermez!..” buyurur.
Mürşid ise karanlık gecede ışık çakan kişi gibidir. Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflerin ışığında yolumuzu aydınlatırlar.
Bir mürşidi Kamil intisap ettikten sonra her daim onun yolunda olan insanlarla birlikte olmak gerekir.
Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur:
“İyi kişilerle ve kötü kişilerle oturup kalkmanın misali, misk kokusu satan kimse ve demircilerin misali gibidir. Bir kimse misk satan birisi ile beraber olduğu zaman, misk satan kişi cömertlik yaparak miskinden bir miktar arkadaşına verecektir, ya da arkadaşı bir miktar satın alacaktır. Almasa dahi o miskin kokusu üstüne siner. Demircilik yapanla arkadaş olduğu zamansa ya elbisesi onun ateşinden yanacak veya üstü kirlenecek ya da onun pis kokusu üzerine sinecektir.”[4]
İşte iyi kişilerle oturmak misk satan kimsenin yanında oturmak gibidir. İyi kişilerle oturduğun zaman ya sana sohbet yapar ya da sen ondan sorup öğrenirsin ya da onlarla beraber olduğun için Allahu Zülcelâl’in rahmeti senin üzerine de gelir ve muhakkak menfaat sağlarsın.
Kötü kişilerle, günahkâr fasık kişilerle beraber olduğun zaman ise ya sana kötü bir amel yaptırır ya ondan kötü bir ahlak öğrenirsin ya da Allahu Zülcelâl’in gazabı onların üzerine geldiği için sana da gazap ilişir ve dünya ve ahiretine zarar verir. Kumarcının yanında bulunan kumarcı olur, hırsızın yanında bulunan hırsız.
Peygamber Efendimize (sav) sahabeyi kiram efendilerimiz sordular;
“Hangi kimselerle beraber olmak daha hayırlıdır?” Buyurdular ki:
“Görülmesi Allah’ın hatırlatan kimselerle...”[5]
“İnsanlar arasında Allah’ın zikrinin anahtarları vardır. İnsanlar onları gördüklerinde hemen Allah’ı hatırlarlar.”[6]
Hz. Ömer’den (ra) rivayet edilen bir hadis-i şerifte de Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyurmuştur:
Allahu Zülcelâl’in bazı kulları vardır. Onlar ne peygamberdir ne de şehittirler. Fakat peygamberler ve şehitler onlara verilen makam dolayısıyla gıpta edip imrenirler.
Ashap-ı Kiram: “Ya Resulullah! Onlar kimdir” diye sordular?
Hz. Peygamber (sav) buyurdu ki:
“Onlar (aralarında) nesep ve akrabalık olmadığı, mal alış-verişi olmadığı halde birbirlerini Allah için sevenlerdir. Onların yüzü nurdur, nur üzerindedirler. İnsanların korktukları günde onlara korku yoktur. İnsanların hüzünlü oldukları günde onlar mahzun da olmazlar.”[7]
Daha sonra şu ayet-i kerimeyi okudu:
“Dikkat edin! Allah’ın veli kulları için korku yoktur. Onlar mahzun bile olmazlar.”[8]
Sadıklarla beraber olan sadıklaşıyor. Nefsi arzularına hizmetkâr olanlar ile arkadaşlık yapanlar ise onlara benziyor.
İmam Gazali Hz.lerinin ikaz ettiği üzere;
“Gayr-ı Müslimlerle (fasıklarla, günahkârlarla) zihnî beraberlik, zaman içinde kalbî beraberliğe döner. Bu kalbî yakınlık da kişinin helâkine sebep olur. İyi bil ki, gafletin getirdiği sarhoşluk, içkinin getirdiği sarhoşluktan daha beterdir.”
“Resulullah (sav) buyurdular ki:
"Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz, kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin.” [9]
Beraber olduğumuz kişiler bizleri etkiler;
Bayezid-i Bistâmî bir gün, içinde böyle bir perişanlık ve huzursuzluk hissetti. Bir türlü kendisini o hâlden kurtaramadı. Meclisindekilere:
“–Hele bir bakın, aramızda yabancı biri var mı?” dedi.
Araştırdılar, kimseyi bulamadılar. Fakat Bayezid-i Bistâmî ısrar etti:
“–Hele iyi araştırın. Asâların olduğu yere de bakın.” dedi. Tekrar araştırdılar ve gâfil birinin asâsını buldular. O asâyı dışarı çıkardılar; Bayezid-i Bistâmî’nin gönül huzuru da yerine geldi.
Bir gafil asası bile ortamın maneviyatı bozarken bir gafille birlikte olmak insanı manen ne hallere sokar…
Lokman (as) Oğluna;
“Yavrum! Âlim kimselerle beraber ol ve onların sohbetinden ayrılmamaya çalış! Zira Allah Teâlâ, yağmurla toprağı canlandırdığı gibi, hikmet nuruyla da kalpleri canlandırır.” [10]
Salihlerle, sadıklarla, doğru insanlarla birlikte olmak Müslümanların şiarıdır. Bir derviş, bir Müslüman sadece ben namazlarımı kılarım, dersimi çekerim, kendi halimde yaşar, giderim; diyorsa bunları diyen bir Müslümanın bu zorlukların üstesinden gelmesi mümkün değildir. Şeytan rahmani bir topluluk içeresinde insana dahledemez, ne zaman kopardı, ne zaman ayırdı işte o zaman yanlış yollara sevk eder.
Cemaatte rahmet, bereket vardır. Peygamber Efendimiz (sav) Hz.leri;
“İki kişi bir kişiden hayırlıdır. Üç kişi iki kişiden hayırlıdır. Dört kişi üç kişiden hayırlıdır. Cemaat olmanız gerekir. Muhakkak ki, Allah’ın (yardım) eli cemaatle beraberdir. Allah azze ve celle ümmetimi ancak hidayet üzere cem eder, toplar. Bilin ki, cemaatten uzak duran her kişi ateşe düşer.”[11]
“Muhakkak ki şeytan insanın kurdudur, tıpkı tek kalan, sürüden uzaklaşan, kenarda olan koyunu alıp giden davar kurdu gibi. Sakın bölünmeyin. Cemaatin, umumun, mescidin yanında olun.”[12]
“…Salihlerle beraber olun” ayeti kerimesinin şerhi de bu hadisi şeriflerdir.
Kuran da gecen Ashabı Kehf kıssası içinde bizlere ibret olacak hadiseler barındırmaktadır. Allah’ın dostlarıyla dost olanların Allah’ın dergâhı ulûhiyetinde bir makbuliyetinin olduğunun bir göstergesidir.
Malum, Ashab-ı Kehf 6 arkadaş olarak giderken, yolda Kefeştatayyuş ismindeki bir çobana rastladılar... Çoban da iman edip yedincileri oldu. Çobanın köpeği Kıtmir de, bu gençleri bırakmayıp, arkalarından takip etti... Köpek, salihlerin peşlerinden gitmek sadakatini gösterdiği için, müstesna olarak Cennet’e girmekle şereflenen diğer hayvanların sınıfına dahil oldu. Yani necat ehlinin peşinden giderek, onların yolunu takip ederek o da kurtuluşa ermiş oldu.
Aklı olmayan bir hayvanın hissiyatı ile yaptığı bir iyiliği dahi zayi etmeyen Allah, elbette insanların da hiç bir amelini zayi etmeyecek ve muhakkak mükâfatını verecektir.
Kıtmir bir köpekti. Ashab-ı Kehf’ in köpeği, ama cennete gitti.
Kim olduğun kadar, kimlerle olduğun da önemli.
[1] Âl-i İmran Suresi 188
[2] Ebu Davud, Sünnet, 6, İmare 33; Tirmizi, İlim 10
[3] Tevbe Suresi 119
[4] Müslim, Birr/146
[5] Mecmeu’z-Zavaid, I, 226
[6] Heysemî, X, 78
[7] Ebu Davud
[8] Yunus Suresi 62
[9] Ebu Davud, Edeb, 19, Tirmizi, Zühd, 45
[10] Ahmed b. Hanbel, Kitâbü’z-Zühd, hd. no: 551
[11] Kenzül Ummal.c.1. Hn.1025
[12] Kenzül Ummal.c.1. Hn.1026 ve 1027
Okunma Sayısı : 1995 Soru Tarihi: 6/4/2023