SORU ARA

SORULAN SORU

Abdullah Baba (ks) Hz.lerinin evlatlarının genellikle gençler olmasının bir hikmeti var mıdır?

CEVAP

Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.lerine bu sorulduğunda; Sahabelerinin hepsinin yaşlarının on sekiz ile yirmi ikili yaşları civarında olduğunu buyurdu ve bunun hikmeti sorulduğunda;

Gençler hizmette daha aktiftir, İslami mesajları daha büyük bir arzu ve iştiyakla kabul ederler, boş bir levha gibi işlemesi daha kolaydır. Peygamber Efendimiz nübüvvet ile şereflenip İslam dinini yaymak için tebliğe başladığında hep yanında gençler olmuştur.

Peygamber Efendimiz (sav) ;

"Size hayırlı gençleri tavsiye ederim. Çünkü onların kalbi daha incedir. Allah beni doğrulukla ve müsamahayla gönderdi. Bana gençler yanaştı, ihtiyarlar muhalefet etti"

“Bana gençliğin yardımı lütfedildi” buyurmuştur.[1]

Bu gençlerden birkaçına örnek vermek gerekirse, tabi ki ilk zikredeceğimiz isim Hz. Ali (kvc) Hz.leri olacaktır ki daha on yaşında Müslüman olma şerefine erişmiştir. Bir gün sahabeler içinde Rasulullah sav), hicrete ve savaşa maruz kaldığında, kendisini kimin koruyacağını sormuştu.

Hz. Ali; "Ben korurum" diye haykırdığında 12 yaşında bir gençti.

Bir keresinde Hz. Peygamber aşikâre davete başlamak üzere akrabalarına yemek vermişti. Bu yemekte Allah’ın Resulü onları Allah’a iman etmeye davet etti;

Oradakiler bu daveti hoş karşılamadılar; tehditler savurup tam dağılıp gideceklerken, Hz. Ali ortaya atılarak,

“Gerçi benim görüşüm kısa, kollarım zayıf, yaşım buradakilerin hepsinden küçüktür; fakat bütün bunlara rağmen, ben seni bu işte korur, arka çıkarım ey Allah’ın Resûlü” demişti.

Orada bulunanlar ise buna sadece gülmüşlerdi. Bu sırada Hz. Ali on üç yaşında henüz gençliğin başlangıç noktasında bulunan bir delikanlıydı. Aynı Hz. Ali yirmi yaşlarında bir genç iken, hicret esnasında Hz. Peygamberin yatağına ölümü göze alarak yatmış, Allah’ın Elçisi’nin habersizce hicret etmesini sağlayarak, onu ölümden kurtarmıştı. [2]

15 yaşında Müslüman olan Zübeyir bin Avvam, "Her peygamberin bir havarisi (yardımcısı) vardır. Benim de havarim Zübeyir'dir" [3]müjdesine nâil olan bir genç olarak bütün hayatını İslâma hizmet yolunda geçirmişti. Yine genç yaşta İslâmla şereflenen Talha bin Ubeydullah için Peygamberimiz (sav), "Talha ve Zübeyir, Cennette benim komşularımdır"[4] buyurmuştur.

Müslüman olduğunda genç yaşta baba ocağından ayrılmak zorunda kalan Ebû Ubeyde bin Cerrah (ra), Yüce Peygamberimizin (sav) "Her ümmetin bir emini vardır. Bu İslâm ümmetinin de emini Ebû Ubeyde bin Cerrah'dır"[5] iltifâtına mazhar olmuş ve Yemenliler İslâmiyeti öğretecek bir kişiyi istediklerinde Peygamberimiz tarafından Yemen'e gönderilmiştir.

19 yaşında İslamla şereflenen cevvâl bir genç olan Sa'd bin Ebî Vakkas (r.a.), tam bir iman eri ve İslâm fedaisiydi. Uhud Savaşının en hararetli zamanında Peygamberimizin etrafında etten bir sur ören sahabelerden biri olan Sa'd bin Ebî Vakkas, "At Sa'd, at! Anam babam sana fedâ olsun"[6] şeklinde iltifatı Peygamberîye mazhar olmuştur.

Said bin Zeyd (ra), 19-20 yaşlarında iken hanımıyla birlikte Müslüman olmuş, bütün ömrünü İslam’ın yayılmasına vakfetmişti.

Her biri destansı bir hayat yaşayan Mus'ab bin Umeyr, Abdullah ibni Ömer, Enes bin Mâlik, Muaz bin Cebel, Üsâme bin Zeyd, Bera bin Azib de, genç yaşta Müslüman olup, Resullahın etrafından ve emrinden ayrılmayan, İslâm fedaisi delikanlılardı.

Bu gençler ki kutlu davasında Allah’ın Elçisi’ne destek ve yardımcı olmuşlar, O’nu en olumsuz şartlar altında bile yalnız bırakmamışlardır.

Bu sebeplerden dolayı Efendimiz (sav) Hz.lerinin varisleri olan Mürşidi Kamillerinde evlatları genellikle gençler olmuşlardır. Çünkü gençler bir toplumun geleceğidir. Genç geleceğiyle, ihtiyar geçmişiyle yaşar. Bugünün gençleri ilerde aile reisi olacak, evlatlarını yetiştirecek, iş, güç makam sahibi olacak memleketi idare edip toplum içinde etkin bir rol alacaklardır.

Rasulullah (sav)  Efendimiz gençlere ayrı bir önem vermiştir ki Cennet Mekân Abdullah Baba (ks) Hz.leri de  gençlerle yakinen ilgilenir, özellikle de gurbette okuyan gençlerin ihtiyaçlarının karşılanması, onlara gurbet soğukluğunun hissettirilmemesi için abilerimizi vazifelendirirdi. Allah kendisinden razı olsun sohbet için teşrif ettiklerinde gençlerle mutlaka görüşür hal hatırlarını sorar ihtiyaçlarını öğrenir ve karşılanması için rica buyururlardı. İslam yolunda hizmetlerini takdir eder vatana millete faydalı birer insan olmaları konusunda nasihat ederlerdi. Anne baba hakkına ehemmiyetle değinir, onların rızasını almamız konusunda bizleri teşvik ederdi. Esas gayenin Allah ve Resulünün rızası dâhilinde işler yapmak olduğunu belirtir;  Müslüman gencin tembellikten, bezginlikten, sabırsızlıktan beri olduğunu belirtirlerdi. Eş seçiminde de iş seçiminde İslami kaideler doğrultusunda bizleri yönlendirirdi. Eş seçiminde ahlak güzelliğine, iş seçiminde helal kazanca dikkat etmemizi söyler. İslam’a ve insanlara hizmet üzeri bir meslek seçmemiz hususunda bizleri uyarırdı. Gençlik kusurlarımızı görürdü elbet ancak yumuşak bir üslupla bizi uyarır İslam’a karşı soğutmaz daha çok bağlanmamızı sağlardı. Bu kadar kıymet verdiği ve üzerlerine titrediği o gençler şimdi bu kapının yaşlıları olduk. Eğer o cahiliye zamanımızda elimizden tutmasaydı biz bu kapıda olabilir miydik diye soruyoruz kendimize…

Onun o sonsuz merhameti ve kendisine hiç düşünmeden “Babam” dedirten yumuşak üslubu bizi bu kapıda tuttuğu gibi öğretileri de hala yeni gençlerin katılmasını sağlıyor ve sağlayacakta inşallah…

Biz ondan razı olduk. Rabbim de Onun razı olduğu evlatlarından eylesin bizi inşallah…

Peki, bu gençler Efendi Babamızı hiç görmemelerine rağmen nasıl oluyor da tabi oluyorlar sorunuza gelince;

Rivayet edilir ki;

“Cuma günü öyle bir vakit vardır ki, o vakitte yapılan dua muhakkak kabul olur” hadis-i şerifini işiten Buhara âlimleri;

“Bu saati bilseydik, Allahu Teâlâ’dan ne isterdik?”  Diye kendi aralarında konuşuyorlardı.

Biri, son nefeste iman, bir diğeri, dine hizmet için çok parasının olmasını istediğini, başka biri de, sıhhat ve âfiyet istediğini söyledi.  Ubeydullah-i Ahrar Hazretleri ise, salih zatların sohbetine kavuşmayı istedi…

Yani Allahu Teâlâ’nın sevdiği bir kuluyla beraber bulunmayı istedi. Çünkü bütün üstünlük, onun sohbetindedir. O sohbet ele geçti mi, her şey ele geçti demektir. Allahu Teâlâ’nın sevdiği kulların sohbeti, iki cihanda insanı yüksek derecelere kavuşturur. Çünkü evliya bir zatın kerameti, vefatından sonra da devam eder. İsmi anılınca Allah’ın izniyle ruhu hazır olur, feyz verir, kalbi temizler, yardıma koşar.

Ebu Hureyre’den gelen rivayet ise şöyledir:Muhakkak ki, Allah bir kulunu severse Cebrail’e ‘Ben filanca kulumu seviyorum, sen de onu sev’ buyurur.

Bunun üzerine Cebrail onu sever ve göktekilere şu çağrıda bulunur:

‘Allah falanca kulunu seviyor siz de onu sevin.’ 

Böylece göktekiler de onu sever ve ardından yeryüzünde ona karşı makbuliyet/ saygı-sevgi seli meydana gelir…” [7]

Cennet Mekân Abdullah Baba (ks) Hz.leri de Rabbimin sevdiği Hak erlerindendir ve vazifesi devam etmektedir. Ona duyulan bu sevgi Hakkın ona olan sevgisinden kaynaklanmaktadır.

Allah Resulü kendisini görmeden tabi olacak olan ahir zaman ümmeti için ne buyurmuştu hatırlayalım inşallah…

Resulullah (sav) bir gün sahabelerine:

“Ah keşke bana doğru, havuza gelen kardeşlerimi bir görsem de, içlerinde şerbetler olan kaselerle onları karşılasam. Cennete girmeden önce, onlara (Kevser) havuzumdan içirsem.”

Bu sözleri üzerine ona denildi ki: 

“Ey Allah’ın Resulü biz senin kardeşlerin değil miyiz?”

O şöyle cevap verdi:

“Sizler benim ashabımsınız (arkadaşlarımsınız). BENİM KARDEŞLERİM DE BENİ GÖRMEDİKLERİ HÂLDE BANA İNANANLARDIR. Mutlaka ben Rabbimden sizinle ve beni görmeden iman edenlerle gözlerimi aydınlatmasını istedim.” [8]

Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.lerine gençlerin görmeden sevmeleri ve ona tabi olmaları Rasulllah (sav) hz.lerinden gelen bir usuldür.

 


[1] 3 El-Buhârî, Muhammed b. İsmail, Sahîhu’l-Buhârî, Mutâbıu’ş-Şuûb, b.y.y., 1378, V, 2.

[2] İbnu Kesîr, a.g.e., III, 174. 

[3] Ahmed İbn Hanbel Müsned  s3 14

[4] Tirmizî, Menâkıb: 22

[5] Tirmizî, Menâkıb: 33.

[6] İbni Sa`d, Tabakat: 3/139

[7] Ahmed b. Hanbel, 2/413; Kenzu’l-Ummal, h. No: 37060

[8] 1. Ramûzu’l-Ehadis s. 361, 4460 hadis (Ebu Nuaym, İbn-i Ömer’den




Okunma Sayısı : 7056

Soru Tarihi: 2/18/2016

Yorumlar
Bu soruya ait yorum bulunmamaktadır.
Bir Yorum Yazın
Adı Soyadı *
E-Posta *
Yorum *