SORU ARA
RASTGELE SORU İNCELE
SON SORULAN SORULAR
EN ÇOK OKUNAN SORULAR
SORULAN SORU
İslamda ticaret nasıl yapılmalı? Kâr oranı nasıl olmalıdır? Abdullah Baba (ks) Hz.lerinin esnaflara önerileri nelerdir?
CEVAP
İnsanın manevi hayatına tesir eden iki önemli husus vardır. Bunlardan birincisi kazancı ikincisi de beraber bulunduğu insanlardır. Kazancımızın temelini teşkil eden paranın nereden geldiği, nasıl kazanıldığı, nereye harcandığı çok önemlidir.
Aşk eri Hz. Mevlana:
"Bilgi de hikmet de helal lokmadan doğar; aşk da, merhamet de helal lokmadan meydana gelir. Bir lokmadan haset, hile doğarsa, bilgisizlik, gaflet meydana gelirse sen o lokmanın haram olduğunu bil. Hiç buğdayını ektin de arpa çıktığını gördün mü?" [1]
Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.leri;
“Kardeşlerim, nur ve kemâli arttıran lokma; helal kazançtan elde edilen lokmadır. İlim ve hikmet helal lokmadan doğar. Aşk ve rikkat (Gönül inceliği) helal lokmadan meydana gelir.” buyurdular.
İşte bu parayı kazanırken yaptığımız ticaret bir Müslümanın alametifarikası oluyor. Peygamber Efendimiz (sav) Hz.leri;
“Kişinin namazına, orucuna bakmayın; konuştuğunda, doğru konuşup konuşmadığına, kendisine emniyet edildiğinde, güvenilirliğini ortaya koyup koymadığına; dünya kendisine güldüğünde, takvayı elden bırakıp bırakmadığına (menfaat anındaki tavrına) bakıp öyle değerlendirin.” [2]
“Kişinin namazı, orucu sizi aldatmasın. Dileyen oruç tutar, dileyen namaz kılar. Fakat güvenilir olmayanın dini de olmaz.” [3] buyurmaktadır.
Hazret-i Ömer (ra) bir kimse methedildiği zaman, methedene, üç şeyi yâni:
“Hiç sen onunla; komşuluk, yolculuk veya ticâret yaptın mı?” diye sordu.
Muhâtabı üçünü de yapmadığını söyleyince:
“Zannedersem, sen onun câmîde Kur’ân okurken başını salladığını gördün!” dedi.
Adamın da:
“Evet, yâ Ömer! Benim gördüğüm öyle idi.” ifâdesi üzerine Hz. Ömer (ra):
“O zaman medihte bulunma! Zîrâ ihlâs, kulun boynunda değildir.” buyurdu. [4]
Ahir zaman da kapitalist zihniyet manevi değerlerimizi o kadar tahrip etti ki İslam ahlakına sığmayacak hal ve hareketleri yapmak normal bir davranış gibi algılanır oldu. Baktığımızda İslam’ı yaşadığını iddia eden bazı insanlar “ ben daha çok hayır yapmak için daha çok kazanmalıyım” diyerek kabul edilmez nice yanlışlıklara adım atıp, günümüzde ticaret böyle yapılır diyerek haramları helal gösteremeye çalışıyorlar. Rivayete göre (selef-i salihin) diyorlardı ki: “Biz bir harama girme endişesiyle yetmiş helali terk ederdik.”[5], Süfyan-ı Sevri (ra); “Kişinin dindarlığı, ekmeğinin helalliği nispetindedir.”, İbrahim bin Edhem Hz.leri: "Kemale erenler, ancak midelerini gireni kontrol etmekle kemale erebilmişlerdir." Buyurarak helal lokmanın İslami hayatta, tasavvufu yaşantıdaki ne kadar önemli olduğunu bizlere anlatmışlardır.
İslam da mülk Allah’ındır. Onu elde etmek de Allah’ın emir ve yasaklarına riayet ederek olmalıdır.
Peygamber Efendimiz (sav) Hz.leri;
“Ticaret yapın, çünkü rızkın onda dokuzu oradadır.” [6]
“Dürüst tüccarın ahirette nebiler ve Salihler ve şehitlerle haşir olunacağı” [7] buyurarak Müslümanları ticaret yapmaya teşvik etmiştir.
Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.leri;
Ne yazık ki şimdi yalansız iş yok. Nereye varsan yalan söylüyorlar. Bir de üzerine yemin ediyorlar. Bu çok kötü bir hastalık, bunlara tövbe edelim. Gençler katiyen yalan söylemeyin. Allah (Celle Celâlühû) rızkınızı verir. Allah Kaim’dir. Ana karnında bizim rızkımızı veren, dünyada vermez mi? Elbette verir. Annemizin karnında ne yapıyoruz. Bir göbeğimizdeki bağdan, annemizin yemiş olduğu nimetler izzet ve ikramla hem kaşımıza, hem gözümüze, hem vücudumuza sıhhat veriyor. Rızık veriyor. Burada rızık için endişelenmeyin, ancak; çalışın.
Çalışın ve alan el değil, veren el olun. Daima cömert olun. Say-ü gayret edin. Ticaretin %90 cesarettendir. Cesur olun, ancak bir milyonunuz varken, kalkıpta yüz milyon borcun altına girersek olmaz. Paranıza göre iktisat yapın. Evdeki kadınların iktisat yapması lazımdır. Devlet “iktisat yapın” diyor da kendisi iktisat yapmıyor. Ekonomi ancak, ahlak ve maneviyat ile düzelir. O zaman israfın önüne geçebilirsiniz.
Nasıl bir ticaret yapmalıyız? Günümüzde yapılan ticarete baktığımızda peygamberi ahlaktan çok uzak olduğunu gözlemlemekteyiz. Tüccar sözünde durmaz, Tüccar yalan söyler, Tüccar borcunu ödemez, Tüccar zamanında malı teslim etmez, Tüccar fahiş fiyatla mal satar, Tüccar haddini bilmez, Tüccar çalışanının hakkını vermez, gibi sözleri her gün duyar gibiyiz.
“En temiz kazanç, o ticaretçinin kazancıdır ki konuştuğunda yalan söylemez, müşterilerine hainlik etmez, vaadlerini yerine getirir, sözünden dönmez. Satmak için aldığı malı daha ucuza alayım diye kötülemez. Satarken daha pahalıya satayım diye de malını övmez. Borçlarını zamanında öder, bekletmez; alacakları hususunda borçlusunu sıkıştırıp zora koşmaz.” [8]
Rasulullah (sav) Hz.leri;
Buğday satan bir adama rastladı. Satıcıya:
"Nasıl satıyorsun?" diye sordu.
Adam da kendince anlattı. O esnada Rasulullah (sav) Hz.leri;
"Elini onun (buğdayın) içine daldır!” diye vahy (işaret) edildi.
Allah Resulü (sav) de elini daldırdı ve buğdayın ıslak olduğunu gördü. Bunun üzerine,
“İnsanların görmesi için ıslak olanı üst tarafına koysaydın ya! Aldatan bizden değildir.” [9] buyurdu.
Bir gün Ebu Hureyre (ra), sütüne su katan bir süt satıcısını gördü. Yanına yaklaştı ve sordu:
"Ey zavallı! Kıyamet günü sana, su katarak sattığın sütlerden şu suyu ayır bakalım, denildiğinde ne yapacaksın?" [10]
Ticarette yalan, hile, aldatma, satılan şeyin ayıbını gizleme, mevcut olmayan niteliklerle övme yasaklanmıştır. Ayeti kerimesinde Allahu Teâla;
Ey İnananlar! Mallarınızı aranızda haksızlıkla değil, karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle yeyin, haram ile nefsinizi mahvetmeyin. Allah şüphesiz ki size merhamet eder. [11]
Müslüman, inancının gereği ticaretinde İslami kurallara uymak zorundadır. Ticaret ahlakına uygun davranmalıdır. Hz. Ömer (ra) hilafeti sırasında valilerine şu genelgeyi göndermiştir:
“Yapacağı ticaretin İslami esaslarını bilmeyen kimse bizim çarşı ve pazarlarımızda alış-veriş yapmasın.” [12]
Cennet Mekân Abdullah Baba (ks) Hz.leri;
Ayakkabıcılar: “Ayakkabıları sağlam yapın, dua alın. Paranızı helal ettirin”
Terziler: “İnsanların kumaşı arttığı zaman kendilerine verin. Haram yemeyin ve dua alın”
Kuyumcular: “Tartınız güzel olsun. İnsanların hakkını yemeyin”
Manifaturacılar: “Satarken kumaşı sündürmeyin, haram yemeyin”
Allah-ü Teâlâ Hazretleri;
“Bir şeyi ölçtüğünüz zaman, ölçüyü tam tutun. Doğru teraziye tartın. Böyle yapmak sonuç itibariyle daha güzel ve daha iyidir” [13] buyuruyor.
Evladım!
Ticaret bir sırdır. Ne alacağınızı, ne de borcunuzu bir başkasına bildirmeyin. Size zararı olur, faydası olmaz. Borçlu olduğunuzu bildirirseniz, kıymetli bir şey almaya kalktığınızda; “Siz bunun altından kalkamazsınız, gücünüz yetmez” deyip, vermek istemezler. Varlığınızı belirttiğinizde de, hep sizden bir şeyler koparıp, geri vermekte ihmal ederler. “Sizin nasıl olsa ihtiyacınız yok, idare edin” diyerek borçlarını vermezler.
Evladım!
Daima aza kanaat edin. Cenab-ı Zülcelal Hazretleri sizin azınızı çoğaltır. Özellikle fakir fukaraya elinizden geldiğince ucuz verip, onları sevindirin. Onların duası sizin en büyük kârınızdır.
Ticarette yalan söylemeyin, yemin etmeyin ve sakın aldatma yönüne gitmeyin. Aldanan siz olursunuz. Yalan ve yemin, malınızı; buzun eridiği gibi eritir.
Peygamber (sav) Efendimiz;
“Bir kimse, haram yoldan kazandığı para ile sadaka verir. Akraba ziyareti yapar veya Allah (cc) yolunda harcarsa; bunların tümü toplanıp kendisi ile beraber cehenneme atılır” [14], buyuruyor.
Müşteriye hizmette, fakir ve zengin ayrımı yapmayın. Fakiri ne kadar memnun edersen, Allah (cc) da sizi o kadar memnun eder ve rızasına nail olursunuz. Başkalarının ticaretinde, malında ve zenginliğinde gözünüz olmasın. Her şeyi veren de, alan da Allah’tır. Şuna niye çok veriyor, buna niye az veriyor diye sitemde bulunmak, Allah’a (cc) ortak koşmaktır. Kimine lütfundan, kimine kahrından verir. Bize de boyun eğmek düşer.
“Belki o adamın sıkıntısı, borcu benden daha fazladır, Rabbim de ona göre veriyordur” diye düşünüp, kardeşleriniz, kazançlarını hasetlenmeyin.
Kardeşlerim!
Dükkânlarınızı sabahleyin erkenden açın, temizliğinizi yapın, sonrada Allah-u Teâlâ Hazretlerine tevekkül edin. Dükkânınıza geldikten sonra işinizin başında durun gereksiz yere dükkânınızı terk etmeyin. Müşteri nefese gelir. Paranız cebinizde olsun, kasada olmasın. Zira o yanınızda çalıştırdığınız temiz çocuklar, o paraları görüp nefsine uyabilir. O temiz çocukları da kötüye sevk etmiş olursunuz.
Evladım!
Kefillik isteyene, maddi imkânınız varsa yardım edin. Eğer yoksa dostun olsa dahi kefil olmayın. Dostunuzu ve paranızı kaybedersiniz. Devletle oyun oynanmaz. Verginizi, borcunuzu ve askerliğinizi hiç ihmal etmeyin. Sakın cezalık işiniz olmasın.
Ticarette hiçbir zaman fırsat aramayın. Satılmak için getirilen malların fiyatları çok ucuzsa;
“Bu adamlar, ya iflas etmişler zararına satıyorlar ya da çalıntı mal satıyorlar” diye düşünüp almayın.
“Ağlayanın malı gülene fayda etmez” bunu aklınızdan çıkarmayın. Stokçuluğu hiçbir zaman tasvip etmeyin. Kesinlikle fazla mal alıp, depo etmeyin, değerlenmesini beklemeyin.
Kanaat etmek lazım, şükretmek lazım. Siz şükrettikçe Allah (cc) artırır. İsraf etmeyin Allah-u Teâlâ; “Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz, Allah (cc) israf edenleri sevmez” [15] buyuruyor.
Günümüzden yüz sene önceye Osmanlı Devleti zamanına dönüp o zamanın ticaret hayatına baktığımızda bugünkü yaşadığımız olumsuzlukların geçmişte yaşanmadığı görmekteyiz.
XVIII. asrın sonlarında Türkler arasında çeyrek asır yaşayan d'Ohsson, şöyle der:
"Osmanlılar, Kur’ân 'da ifade edilen doğruluk, ahlâk ve namus prensiplerine çok bağlıdırlar. Aralarındaki bütün sosyal münasebet ve düzen, iyi niyet ve şefkate dayanır. Başka ülkelerde olduğu gibi, aralarında yazılı anlaşma yapmaya lüzum görmezler. İyi niyet ve söz, her şeyi halleder.
Osmanlılar, verdikleri sözün esiridirler. Bu tutumları, yalnız dindaşlarına karşı değildir. Hangi dinden olursa olsun, yabancılara karşı da böyle hareket ederler. Sözlerini tutma hususunda, onlara göre Müslim ve gayri Müslim olmanın hiç bir farkı yoktur. Gayri meşru olan her kazancı, ahlâksızlık ve dine aykırı görürler. Gayri meşru edinilmiş servetin, bu dünyada da, öteki dünyada da insanı bedbaht edeceğine samimi şekilde inanırlar."
Osmanlı'nın son döneminde “1850” İstanbul’da uzun yıllar kalmış bir batılı tarihçi olan M.A. Ubicini'nin şehirde yaşayan değişik milletlerin karakter yapılarını öğrendikten sonra, hatıralarında:
“Bir kaide olarak, Ermeni’ye istediği paranın yarısını, Rum’a üçte bir, Yahudi’ye dörtte birini veriniz. Fakat bir Müslümanla alışveriş ettiğiniz zaman istediği fiyattan emin olunuz ve istediğini veriniz" diye yazar.
1717- 1718 yılları arasında İstanbul’da İngiliz elçiliği yapan G. Montagu'nun hanımı Lady Montagu'nun, Osmanlı toplumundaki ticaret ahlâkı ile alâkalı hâtıralarında, oldukça enteresan bir şekilde:
"İngiltere'de yalancılar yaptıklarıyla övünürler. Burada ise (Osmanlı'da) yalan söylediğinden emin olunduğu zaman yalancının alnına kızgın demir basılıyor. Bu kanun eğer bizde uygulanırsa ne kadar güzel yüzün bozulduğu, ne kadar kibar sınıfına mensup kişilerin kaşlarına kadar inen peruklarla dolaşmaya mecbur kaldıkları görülür." diye yazar.
Bugün ülkemizde ticaret ahlakının, müşteri ve esnaf diyaloğunun hangi noktaya geldiğini düşünürsek Müslüman olmanın gerekliğini hakkıyla yerine getiren Osmanlı'nın torunu olmakla veya 600 yıllık Osmanlı tarihiyle övünme hakkına sahip olmadığımız anlaşılır. Çünkü Osmanlı'daki ticaret ahlakı ile günümüzdeki ticaret ahlakını karşılaştırdığımızda kutsal bildiğimiz en önemli değerlerimizin kaybolduğu ortaya çıkmaktadır.
İslam kâr oranı nasıl olmalıdır?
Cennet Mekân Abdullah Baba (ks) Hz.leri, “Ticaret yaparken, bir malı alıp satarken fahiş fiyat olmamasına dikkat ederek, insanları maddi olarak üzmeyecek bir şekilde kar oranlarını belirleyin. Hırs yapmayın, kanaat sahibi olun. “ diyerek bizlere nasihatte bulunurdu.
Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Kim bir gıda maddesini satın alır ve günün rayiç bedeli üzerinden satarsa, sanki onu yoksullara sadaka olarak dağıtmış gibi sevap alır.” [16]
İmâm-ı A’zam Hazretleri, kendisine satın alması için ipekli bir elbiselik getiren kadına malının fiyatını sormuştu. Kadın:
“Yüz dirhemdir, yâ İmâm!” deyince itiraz etti:
“Hayır, bu daha fazla eder...” buyurdu.
Kadın şaşkınlıkla yüz dirhem artırdı. İmâm-ı A’zam yine kabul etmedi. Kadın yüz dirhem daha artırdı, sonra yüz dirhem daha... İmâm-ı A’zam:
“Hayır, bu dört yüz dirhemden de fazla eder.” deyince kadıncağız:
“Yâ İmâm! Siz benimle alay mı ediyorsunuz?” demekten kendini alamadı.
Bunun üzerine İmâm, kadının, malın gerçek fiyatını öğrenmesi için işten anlayan birini çağırttı. Gelen kişi, elbiseliğin fiyatını beş yüz dirhem olarak belirledi ve İmâm-ı A’zam onu bu fiyattan satın aldı.
İslam dini belli bir kâr oranı getirmemiştir. Kârın tabiî ve ahlâkı ölçüler içinde oluşması esas alınmıştır. Kârı belirleyen piyasa şartlarıdır. Bir malın alış fiyatının üzerine genel giderlerin etkilenmesi o malın maliyeti çıkartılarak üzerine makul ölçüde kar eklenerek satışa sunulması esastır. Günümüzde değişken bir piyasa yapısı olduğundan dolayı esnaf ticarette ki kar oranını belirlemekte zorlanmaktadır. Bir misal vermek gerekirse yüz liraya alınan bir malın kar ve genel giderler eklendikten sonra satışı yüzelli liradan satılıyor. Fakat sattığı fiyattan aldığı malı geri koyamıyor. Piyasalarda Böyle dalgalanmalar olduğu zaman öz sermayemizin erimemesi için ortalama bir kar oranı koyup öyle satış yapılması gerekir.
Rabbim bizleri helalinden kazançlar nasip edip, darlık göstermesin, Ülkemizi her türlü ekonomik zorluklardan beri kılsın inşallah.
[1] Tahirul-Mevlevi, Şerhi Mesnevi, 3/832-834
[2] Kenzul-Ummal, h. No: 8435
[3] Kenzul-Ummal, h. No: 8436
[4] Haraitiî, Mekarimu'l-ahlak, 1/185
[5] Ebu Talib el-Mekki, Kutu’l-Kulub, 2/434
[6] İhya, 2/64, Ğaribu’l-hadis, Münâvî, Feyzü'l-kadir, 3/220
[7] İbni Mâce, Ticaret: 1
[8] Et-Tergib, 2/586
[9] Müslim, İman, 164
[10] Nüzhetün Nazirin, 146, Mısır.
[11] Nisa Suresi 29
[12] Tirmizi, vitr, 21
[13] İsra Suresi 35
[14] Buhari
[15] A’raf Suresi 31
[16] İbn Mace, Ruhûn, 16
Okunma Sayısı : 6198 Soru Tarihi: 9/26/2018