SORU ARA
RASTGELE SORU ÝNCELE
SON SORULAN SORULAR
SORULAN SORU
Rukye nedir, nasıl yapılır? Efendi Baba Rukye yapar mıydı?
CEVAP
Rukye; Hastalık ve kötülüklerden korunmak veya kurtulmak amacıyla Kur’an’dan bir bölümü, ilâhî isim ve sıfatları yahut bir duayı okuyup üfleme anlamında kullanılan bir terimdir. [1] Ä°slâm akîdesi açısından rukye, içerisinde ÅŸirke düÅŸürücü ve tevekkül inancına aykırı bir durum olmadığı müddetçe caiz görülmüÅŸtür.
Kur’an’ın müminler için maddi ve manevî ÅŸifa olduÄŸu ayet-i kerimelerde belirtilmiÅŸtir:
"Kur’an’dan, iman edenlere rahmet ve ÅŸifâ olan ÅŸeyler indiriyoruz, O, zâlimlerin ise sadece kaybını artırır." [2]
"Ey insanlar, Rabbinizden size bir öÄŸüt ve kalplerde olana bir ÅŸifa, mü'minlere doÄŸru yolu gösteren bir rehber ve rahmet gelmiÅŸtir." [3]
“De ki: 'O, iman edenler için bir hidayet ve ÅŸifadır.” [4]
“Onda insanlar için ÅŸifa vardır.” [5]
“ Muminler toplumunun göÄŸüslerine ÅŸifa versin” [6]
Rukye sünneti Rasulullah’tır. Hz. Peygamber (sav)'in Kur’an-ı Kerim'i hastalığı sırasında ÅŸifa için okuduÄŸu, mevsuk[7] rivayetlerde gelmiÅŸtir.
Hz. Aişe (ra) anlatıyor:
"Hz. Peygamber (sav) yatağına girdiÄŸi zaman, ellerine üfleyip Muavvizateyn'i (Felak ve Nas sureleri) ve Kulhüvallahu ahad'i okur, ellerini yüzüne ve vücuduna sürer ve bunu üç kere tekrar ederdi. Hastalandığı zaman aynı ÅŸeyi kendisine yapmamı emrederdi." [8]
Muavvizateyn surelerinin okunma sebebi, insanın, maddi hastalıklardan korunmak için maddi tedbirler aldığı gibi, manevi ve zararlı ÅŸeylerden korunmak için de böyle tedbirler alması içindir. Bizi yaratan Allah, Peygamberimiz (sav) vasıtasıyla nasıl korunacağımızın yollarından birisini göstermiÅŸtir.
Yine Rasulullah (sav)’in hastalanan bazı kimselere, Ä°hlâs, Felak ve Nâs surelerinin tamamını okuyarak, onları saÄŸ eliyle meshettiÄŸi ve peÅŸinden de ÅŸöyle söylediÄŸi rivâyet edilmektedir.
“Ey insanların Rabbi olan Allah’ım, hastalığı gider. Buna ÅŸifa ver. Åžifa veren yalnız Sensin. Senin ÅŸifandan baÅŸka ÅŸifa yoktur. Hastalık bırakmayan ÅŸifa ver” [9]
Hz. Hatice validemiz ÅŸöyle rivayet etmiÅŸtir:
"Hz. Peygamber (s.a.s) rahatsızlandığı zaman Muavvizeteyni okur ve vücuduna üflerdi. Hastalığı ağırlaÅŸtığı zaman ona Muavvizeteyni ben okudum ve bereketini umarak kendi ellerimle vücudunu sıvazladım."
Hz. Peygamber (sav) “ Kurandan ÅŸifa aramayana Allah ÅŸifa ihsan etmesin.”[10] BuyurmuÅŸlardır.
Rukye; bir büyüden, musallat olma gibi durumlardan kurtulmak için yapılan okumalar içinde kullanılmaktadır.
Yahudiler, Peygamber Efendimize (sav) Hz.lerine büyü yapmak için Lebid bin A’sam’a gelerek:
“Sen bizim en bilgili sihirbazımızsın! Muhammed erkeklerimizi ve kadınlarımızı sihirledi. Biz ona karşı hiçbir ÅŸey yapamadık. Sen onun bize neler yaptığını, dînimize nasıl aykırı davrandığını, bizden kimleri öldürdüÄŸünü veya sürgün ettiÄŸini gördün. Biz, bütün yaptıklarına karşı O’nu sihirleyip cezâlandırmak üzere seni vazîfelendiriyoruz!” dediler ve Varlık Nûru’na sihir yapması için de üç dinar (altın) verdiler.
Lebid büyü yapmak için Peygamber Efendimiz’in sakalından birkaç tel elde etme yolları aramaya baÅŸladı. Efendimiz (sav) hizmetinde bulunan bir Yahudi çocuÄŸu Peygamber Efendimiz (sav) Hz.lerinin sakalından birkaç tel alarak Lebid’e götürdü.
Lebid istediÄŸini elde edince, ona birtakım düÄŸümler attı ve üfledi. Bu düÄŸümlenmiÅŸ ve üflenmiÅŸ sakalları erkek hurmanın kurumuÅŸ çiçek kapcığının içine koydu. Sonra, onu götürüp bir kuyunun içindeki basamak taşının altına yerleÅŸtirdi.
Lebid sihir yaptıktan sonra Rasulullah (sav) hastalandı. Gözlerinin feri de azaldı. Hastalığı günlerce sürdü. Yemeden-içmeden kesildi.
Ebubekir Efendimiz, Hz. Ali Efendimiz geldiler Peygamber Efendimizin başında üzüntüden aÄŸladılar, ne yapacaklarını bilemediler. Bunun üzerine Allâh Teâlâ Cebrail (as) aracılığıyla, Rasûlü’ne, bu sihrin kim tarafından, nasıl yapıldığını ve nereye gizlendiÄŸini gösterdi. Allah Resulü (sav) Hazret-i Ali ile Ammar’ı Zervan kuyusuna gönderdi. Kuyunun suyu kına rengine dönmüÅŸ, yanındaki hurma aÄŸaçlarının baÅŸları da ÅŸeytan başı gibi olmuÅŸtu. Hazret-i Ali ile Ammar, kuyunun suyunu çekip boÅŸalttılar, içindeki basamak taşını kaldırdılar ve sihri buldular.
Felak ve Nas-î Åžerifeleri okuyaraktan o sakalındaki düÄŸümleri çözdüler. En son düÄŸüm çözüldüÄŸü zaman, Peygamber Efendimiz, baÄŸdan kurtulmuÅŸ gibi açılıverdi. Yemek yemeye, su içmeye baÅŸladı. Allah Resulü Zervan kuyusunu kapattırdı.
Peygamber Efendimizin Rukye yapmak için Sahabeyi Kiramdan müsaade ettiÄŸi kimseler vardı. Bu iÅŸin ehli olan sahabeyi kiramdan zatlar nazara veyahutta sihir, büyü yapılmış olan insanlara Rukye yaparlardı.
Günümüzde bazı art niyetli insanlar Allahu Teâla’nın yasak ettiÄŸi büyü, sihir iÅŸleriyle uÄŸraÅŸmakta insanları zor durumda bırakmaktadırlar. Büyü ve büyücülük Ä°slâm'da yasaklanmıştır. Kur'an-ı Kerîm'de büyücülerin iflah olmayacağı belirtilmiÅŸtir.
“Büyücü ise, nereye varsa (ne yapsa) iflah olmaz.” [11]
Hz. Peygamber (sav) bir hadisinde "yedi ÅŸeyden sakınınız" buyururken ikinci sırada "sihir yapmayı" zikretmiÅŸtir. [12]BaÅŸka bir hadiste büyü yapan kiÅŸinin küfre girdiÄŸini belirtmiÅŸtir.
Muhabbet için efsun yapmanın, ipliÄŸe okumanın, büyü yapmanın ÅŸirk olduÄŸunu da belirtmiÅŸtir[13] Büyüye inanan kiÅŸinin cennete giremeyeceÄŸi de [14] belirtilmiÅŸtir.
Cennet Mekân Abdullah Baba (ks) Hz.leri hiçbir maddi beklenti içerisine girmeden rukye yapardı. Kapısında nice amansız dertlere düÅŸen insanlar ÅŸifa bularak çıkmışlardır. Bazen kendileri okur bazen de yetki verdiÄŸi insanlara okuturdu.
Neden yetki verilmesi gerekli, herkes rukye yapamaz mı? Diye sual edenler için cevabı Muhyiddîn-i Arabî (ks) Hz.leri ÅŸöyle vermiÅŸtir.
Fakirin biri, bir aÄŸaç dibinde gölgelenmekte olan Hz. Ali (ra)’ye gelir, ihtiyaçlarını arz eder:
“Çoluk-çocuk sıkıntı içindeyim, ne olur bana biraz yardımda bulunun.” der.
Hz. Ali (ra) hemen yerden bir avuç kum alır, üzerine okumaya baÅŸlar. Sonra da avucunu açar ki, kum tanecikleri altın külçeleri hâline gelmiÅŸ...
“Al,” der fakire. “Ä°htiyacını karşıla!”
Fakirin gözleri yerlerinden fırlayacak gibi olur:
“Allah aÅŸkına söyle yâ Emîre'l-mü'minîn! Ne okudun da kum tanecikleri altın oluverdi?” Hz. Ali (ra) anlatır:
“Kur’an-ı Kerîm, Fatiha süresine gizlenmiÅŸtir. Bende Kur'an-ı Kerîm'i okudum, yani Fatiha süresini okudum bu kumlara.”
Bunu öÄŸrenen fakir durur mu? O da bir avuç kum alır ve baÅŸlar okumaya. Okur, okur, okur... Ama kumlarda bir deÄŸiÅŸiklik yoktur. Altın filan olmuyor, aynen duruyor. Tekrar gelir ve Ä°mam Ali kvc Hz.lerine:
“Ben de okudum, ama birÅŸey deÄŸiÅŸmiyor; kumlar altın olmuyor.” der. Emîrü'l- Mü'mînin Hz. Ali (ra) boynunu büker, mahcup bir eda ile cevap verir:
“Ne yapayım. Dua aynı dua; ama okuyan ağız aynı deÄŸildir! Dua tamam; lâkin okuyanın ihlâsı ve teveccühü tamam deÄŸildir!”
Gerek rukye yapmak gerekse bir kısım ilaçlar kullanmak suretiyle tedavi olunması durumunda ÅŸifa verenin yalnız Allah olduÄŸuna inanmak gerekir. Åžifanın Allah'ın dışındaki vasıtalara nispet edilmesi ise sebebin müsebbib yerine konulmasıdır ki bu büyük bir hatadır. Maalesef günümüzde rukye konusunda Nebiyyi Ekrem (sav) sünneti ve tavsiyeleri göz ardı edilerek, Câhiliyede uygulanan ÅŸekline meyledilmektedir. Allah'a tevekkülü bırakıp halk arasında cinci ve büyücü denilen tamamen kötü niyetli ve maksatlı kiÅŸilere baÅŸvurularak onları ÅŸifa verici olarak görme yanlışına düÅŸülmektedir.
Ä°ÅŸte bu gibi kötü hallere maruz kalan kiÅŸilerin cindarlara gitmeleri Rukye deÄŸildir. Cindarlar cin iÅŸiyle uÄŸraÅŸan sapık insanlardır ki bunları ehlisünnet olan Rukye yapan kiÅŸilerle karıştırmamak gerekir. Cindarların ÅŸerrinden Allah bizleri hıfzı muhafaza eylesin. Bu sapık insanlar bir takım hilelerle kâfir cinleri hizmetlerine alırlar. Ä°nsanların üzerine salarak pis iÅŸler yaparlar. Bu gibi insanların namazı niyazı olmaz ÅŸer adamlardır. Ä°slâmî açıdan bilgi seviyesi düÅŸük kimselerin iyi niyetleri istismar edilmekte, Ä°slâm dini bir çıkar kaynağı haline getirilerek karalanmak istenmektedir. Åžifa niyetiyle giden insanlar daha çok rahatsızlanarak bu gibi insanların yanından ayrılırlar. Hem paraları gider, hem de baÅŸlarındaki dert birken bin olur. Rukye baÅŸkadır cindarlık baÅŸkadır. Bundan kurtulmanın yolu ise, insanların sahih ve yeterli bir Ä°slâmî bilgiye sâhip olmalarıdır.
[1] Ä°bnü’l-Esîr, en-Nihâye, “ruķye” md
[2] Ä°sra, 17/82
[3] Yunus, 10/57
[4] Fussilet 41 /44
[5] En-Nahl 16/69
[6] Et- Tevbe 9/14
[7] Mesvuk: Kendisine inanılır olan. Åžâyân-ı itimad olan. SaÄŸlam. Vesikalı. Delile dayanan hakikat.
[8] [Buharî, Fedâilu'l-Kur'ân 14, Tıbb 39, Da'avât 12; Müslim, Selâm 50, (2192); Muvattâ, Ayn 15, (2942); Tirmizî, Da'avât 21, (3399); Ebu Dâvud, Tıbb 19, (3902)]
[9] Buhari
[10] İbn Mace Tıb 28 41
[11] Taha 20/69
[12] Buhârî, Iiasâya 23; Müslim, Ä°man,144
[13] Nesâî, Tahrim 19
[14] Ahmed Ä°bn Hanbel, II, 83; IV, 399
Okunma Sayýsý : 7117 Soru Tarihi: 8/9/2017