SORULAN SORU

Yolumuz ve üstadımızla ilgili ÅŸüphelerim var? Bu ÅŸüphelerin sebebi nedir? Bu ÅŸüpheleri gidermek için ne yapmam gerekir?

CEVAP

Tasavvuf yolu tarikat yolu Allah’a vuslat yoludur. Allahu Teala Hz.leri Maide suresi 48. ayeti kerimesinde “Ve Biz, sizin her birinize bir Åžeriat ve bir minhac (yol) tayin ettik” buyurmuÅŸtur. Bu yoldan kasıt Allah'a giden yoldur, yani tarikattır. Amaç ve gayesi insanı Peygamberi ahlakla nefsi terbiye ve tezkiye ederek Allaha götürmeyi hedefler. Bu meÅŸakkatli yolculukta ehliyetli bir rehbere, bir yol göstericiye, bir uyarıcıya, bir öÄŸreticiye ihtiyaç vardır.

AÅŸk Eri Mevlana;

“Ey gamlı, ey periÅŸan adam, ya bizim gemimize gir, ya o gemiyi bu gemiye baÄŸla. Yani; ey kendini bir ÅŸey zanneden kiÅŸi, ya bir mürÅŸide baÄŸlan, yahud da gemini mürÅŸidin gemisine baÄŸla da sana rehberlik etsin. Böylece doÄŸru yolu ÅŸaşırma.” [1]

EÄŸitilmeye muhtaç insanın ilk iÅŸi, kendisine yol göstermeye muktedir (mürÅŸid-i kâmil) birini bulmaktır. Bu yolculuÄŸu tek başına gerçekleÅŸtirebileceÄŸini sanan yanılır.

 “Ey Hakk yolunun yolcusu kendine pir seç; çünkü bu yolculukta pirsiz olursan, pek büyük afetler, korkular, tehlikeler vardır.

Çok defa geçtiÄŸin bu yolda bile kılavuzsuz geçersen ÅŸaşırır kalırsın.

Ya hiç görmediÄŸin yolda ne olursun? Aklını başına al da kılavuzsuz olarak yola düÅŸme. Ey ahmak, eÄŸer başında mürÅŸidin gölgesi olmazsa, gulyabani sesleri seni ÅŸaşırtır, yolunu saptırır.

Gulyabani sesleri, seni yoldan çıkarır ve tehlikeye düÅŸürür. Bu yola düÅŸmüÅŸ, senden daha akıllı kiÅŸiler vardır ki hepsi de pirsiz sapıttılar.

Yalnız, yanlış gidenlerin nasıl yoldan ÅŸaşırdıklarını Kur’an’dan dinle; kötü ruhlu ÅŸeytanın, onları ne hale getirdiklerini anla.

Åžeytan onları doÄŸruluk yolundan, insanlık yolundan yüzbinlerce yıl uzaklara düÅŸürdü, felaketlere uÄŸrattı, çırçıplak bıraktı.” [2]

Bu yolculuktaki yol arkadaşın, rehberin, öÄŸreticin olan MürÅŸidi Kâmilin velayet veya veraset nuruyla kemale ermiÅŸ bir zat olması gerekir.

Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.leri;

“Allah’ın bütün evliya kulları Muhammed-ül Mustafa’nın tellallarıdır. Efendimiz (sav) sevilmedikçe, sünnetleri ihya edilmedikçe Allah’ı sevmek mümkün deÄŸildir. Zira tarikat-ı aliyenin bânisi (kurucusu) Rasulullah (sav) Efendimizdir.

O’ndan sonra Hazreti Ebubekir (ra) ve Hazretleri Ali (kvc) Hazretleri tarafından, iki koldan kıyamete kadar devam edecek olan bu mübarek yol, çeÅŸitli isimlerle anılmışlardır. ÖrneÄŸin; “Kadiri, Rufai, NakÅŸibendi, Mevlevi… gibi” (Allah onlardan razı olsun). Ancak bunlar arasında hiçbir zaman ayrıcalık yoktur. Gaye, Allah ve Resulü’ne vasıl olabilmektir.

Bunun gayrında, kendisine menfaat saÄŸlamak için çalışanların sonu, hem bu dünyada hem ahirette hüsrandır. Ä°nsanlar bu hüsrana uÄŸramak istemiyor iseler, kendilerine, Allah-u Teâlâ Hazretlerinin sıfatlarında fani olmuÅŸ, Rasulullah (sav) Efendimizin varisi olan, Velayet veya Veraset nuruyla kemale ermiÅŸ, irÅŸada yetkili bir zât bulmalıdır. DeÄŸilse hakikate ermek mümkün deÄŸildir.” BuyurmuÅŸlardır.

Mevlana Hz.leri;

“MürÅŸid hakkında insanın kalbine arız olan ÅŸüphe ve zan Allah’ın bir rahmetidir.” Buyurmaktadır.

Çünkü her deÄŸerli ÅŸeyin muhakkak sahtesi vardır. Bir mürÅŸide baÄŸlanmadan ÅŸeriattaki, tarikattaki ölçüleri dikkat alarak gerçek bir mürÅŸidi kamil bulmak gerekir. Büyüklerin dediÄŸi gibi;

“Her taç giyen çulsuzu Edhem mi sanırsın?” [3]

Bu yolculukta insanı Allah’a vuslata alı koymaya çalışan iki büyük düÅŸman vardır. Nefis ve ÅŸeytan. Bunlar, Hakk yolunda ilerleyen kiÅŸinin önüne çok sayıda engeller koyarak, tuzaklar kurarlar. Bu tuzak ve engeller hakkında bilgi ve tecrübesi olmayan kiÅŸi, pek büyük afetlere, korkulara ve tehlikelere maruz kalır.

Cennet Mekan Abdullah Hz.lerine bir gün bir derviÅŸi; “Bizim muhabbetimizde bir zayıflık var? Bunun sebebi nedir, efendim?” Diye sorunca cevaben cennet mekân;

“Ah evladım, Åžeytan Ä°slam’ı, Peygamber Efendimizi, mürÅŸidi kamil olan zatları sevdirmemek için elinden gelini yapar. Özellikle bir insan islamla ÅŸereflensin, bir mürÅŸidi kamilin eteÄŸine yapışsın daha çok uÄŸraÅŸmaya baÅŸlar. Allah’a vuslatı saÄŸlayacak olan her ÅŸeyi sevdirmemek, uzak tutmak için elinden geleni yapar.

Åžimdi ben deÄŸil de sahte bir ÅŸeyhe tabi olsaydınız girerken aÄŸlardınız, çıkarken aÄŸlardınız. Åžeytan ve nefis hakikate karşı bin tane engel çıkarır. Ama iÅŸin uçunda ÅŸer olsa ona da gidebilmek için bin tane neden uydurur, koÅŸarak gider.” buyurmuÅŸtur.

Bir gün Beyazıd-ı Bestami (ks) Hz.lerine bir kiÅŸi gelerek ders alarak kendisine tabi olur. DerviÅŸlik yolunda ilerleyebilmek için dergâha gidip gelmeye baÅŸlar. Dergâhta zikrullah yapılırken bu ders alan derviÅŸ arada gülme hisse tutar gülüverirmiÅŸ. Bir gün deÄŸil iki gün deÄŸil!

Beyazıd-ı Bestami (ks) Hz.leri de artık dayanamamış, hayırdır evladım niye gülüyorsun? Diye sormuÅŸ.

DerviÅŸ sanki soru sorulan kendisi deÄŸilmiÅŸ gibi sesini çıkarmadan gülmeye devam etmiÅŸ. Beyazıd-ı Bestami (ks) Hz.leri diretince, derviÅŸ;

Efendim söylesem ayıb olur, o yüzden söylemem deyince,

Beyazıd-ı Bestami (ks) Hz.leri;

“Ä°nsanın ÅŸeyhine söyleyemeyeceÄŸi ÅŸey mi olur, söyle bakalım” deyince, derviÅŸ;

“Efendim, sizin kulaklarınızı af buyurun eÅŸekkulağı gibi” deyince mübarek tebessüm ederek;

“Evladım,  ÅŸu hançeri al. Zikrullahtayken yanında tut. Zikrullahta benim kulaklarımı o hal üzere gördüÄŸünde kulağımın ucundan azcık kesiver.” Der.

Ä°lerleyen günlerde Dergâhta zikrullah yapılırken derviÅŸ ÅŸeyhine bakar yine kulakları eÅŸek ÅŸeklinde görür. Åžeyhin söylediÄŸi sözler aklına gelerek yanında getirdiÄŸi hançeri çıkarıp ÅŸeyhin kulağını kesmeye çalışır. Zikrullah esnasında bir feryat bir figan, kendini bilmez derviÅŸ bağırmaya baÅŸlar; Kulağım, kulağım diye! Bir bakarlar ki DerviÅŸ kendi kulağını kesmiÅŸ.

Beyazıd-ı Bestami (ks) Hz.leri hemen zikrullahı durdurur. DerviÅŸe dönerek;

Sen Peygamber Efendimizin  “Mümin müminin aynasıdır” [4] Hadisi Åžerifini ÅŸimdiye kadar hiç duymadın mı? Biz birer aynayız sen bizde kendi gördün.

Bu yaÅŸanmış menkıbeye benzer bir menkıbede Erzurumlu Ä°brahim Hakkı Hz.lerinin Yazdığı eser olan Marifetnâme de geçer;

Yeni mürid olan biri, bir gün mürÅŸidini köpek ÅŸeklinde görmüÅŸ ve derhal ondan yüz çevirmiÅŸtir. MürÅŸidi ondan ayrılığın sebebini sorunca doÄŸruca cevap vermiÅŸ ve olduÄŸu gibi ona söylemiÅŸtir. MürÅŸidi de ona derhal kendisini kucaklamasını emretmiÅŸ. MürÅŸidini kucakladığında kendi nefsini kucakladığını görmüÅŸ. Bunun üzerine mürÅŸidine sırt çeviren mürid, bu iÅŸin sırrını ondan sormuÅŸ. MürÅŸidi onu irÅŸat edip demiÅŸ ki:

“Sen bu haldeyken sende gazap ateÅŸi alevlenmiÅŸtir. O gördüÄŸün ÅŸekil de bu gazabın yansımasından ibarettir ki, o bizden sana görünür. Zira biz halk içinde bir ayna gibiyiz ki, kim bize bakarsa kendini bulur. Nitekim, “Mümin müminin aynasıdır.” hadisi de bu manaya gelir.”

Böylece o mürid irÅŸâd olup haline vâkıf olmuÅŸ ve nefsini bilip mürÅŸidine teslim ile onun feyzine ermiÅŸ.

Ä°ÅŸte sâlik, mürÅŸidinden bu gibi halleri gördüÄŸünde sakın onu inkar etmesin, hüsn-ü zanla ona teveccüh etsin ve Hızır (as) ile Hz. Musa (as) arasında cereyan eden meÅŸhur kıssayı kendi nefsine hatırlatsın. Zira kâmil, ermiÅŸ bir zâtın hali baÅŸkasına kıyas olunmaz. Onun hakikati bu akılla anlaşılmaz deyip onu inkar etme düÅŸüncesini içinden atsın. Özür ve bağış dileyerek onun rızasına uygun davransın…[5]

AÅŸk eri Mevlana’mız Anlatır;

Ebû Cehil bir gün Hz. Peygamber’e (sav) dedi ki:

– HâÅŸimoÄŸulları sülalesinde senden daha çirkin suratlı biri gelmemiÅŸtir.

Resûlullah Efendimiz buyurdu ki:

– Haddini aÅŸtın ama yine de doÄŸru söyledin.

Biraz sonra Hz. Ebû Bekir (ra) Peygamber Efendimiz’in yanına gelince,

– Ey güneÅŸ yüzlü resûl! Senden daha güzel, daha parlak bir yüz görmedim, dedi. Resûl-i Ekrem Efendimiz bunun üzerine,

– Ey aziz dost, ey deÄŸersiz dünya kaydından kurtulan, doÄŸru söyledin, dedi.

Orada bulunanlar,

– Ey yüce Peygamber! Bu ikisi birbirine zıt ÅŸeyler söylediler, sen her ikisine de, “DoÄŸru söyledin” buyurdun. Bunun sebebi nedir, diye sordular.

Hz. Peygamber (sav)

– Ben Allah’ın cilaladığı bir ayna gibiyim, bana bakan kendini görür, buyurdu.

“Herkesin hareketi bulunduÄŸu yerdendir, herkesi kendi varlık çemberinden görür. Mavi cam, güneÅŸi mavi gösterir ve kırmızı cam kımızı gösterir. Camlar renklerden arınırsa beyaz olur. Bütün diÄŸer camlardan daha doÄŸru söyler ve mihenk olur.” [6]

Rasulullah (sav) Efendimizin varisi olan, Velayet veya Veraset nuruyla kemale ermiÅŸ, irÅŸada yetkili Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.lerinin yolunda rabbim ilerlemeyi nasip etsin.



[1] Mesnevi Tercümesi, VI, 674-675, (Beyit: 4106)

[2] Mesnevi Tercümesi , I Beyit 2940 

[3] Åžerh-i Mesnevi 4 cilt 2059 beyt

[4] Ebu Davud, Edeb, 49

[5] Marifetname

[6] Mevlana, Mesnevî’de Geçen Hikâyeler




Okunma Sayýsý : 6065

Soru Tarihi: 11/5/2017

Yorumlar
Cem yildirim

Allah razi olsun aciklamalarinizdan dolayi. Ustadimiz efendimiz Haci Abdullah babamizi hayatta iken tanima bahtiyarligina eremedik,nasip olmadi. Onu anlatan bu gibi guzel yazilari mail adreslerimizede gonderme imkani olursa,cok guzel olur. Biz esseklik edip unutsak rehabete kapilsak dunyaya dalsak bile , onlarin arasinda gunes gibi parlayip bizi yolumuza dondurecektir. ALLAH RAZI OLSUN TUM EKIPTEN TUM IHVANLARDAN

Bir Yorum Yazýn
Adý Soyadý *
E-Posta *
Yorum *