Abdullah Baba Hz.lerinin 12. Vuslat Töreninden Nuri KÖROĞLU Hocamızın Konuşması
Muhterem kardeÅŸlerim;
Bugün, Allah dostu, peygamber varisi, yolumuzu aydınlatan, muhterem üstadımız Hâdim-ül Fukara Abdullah GÜRBÜZ (ks) Aziz Hazretlerinin âhirete irtihalinin on ikinci yıl dönümü münasebetiyle toplanmış bulunmaktayız. Rabbim Üstadımızın himmetinden, feyzinden, bereketinden, nurundan nasiplenen kullarından eylesin.
Varlığın vücudu sebebi, insanın bu âleme gelmesi, insanın vücudu sebebi de Allah’ı bilmesi ve Onun rızasını kazanmasıdır. Ä°nsanın Allah’ı bilmesi, nerden gelip nereye gittiÄŸini; niçin, neden ve nasıl yaratıldığını, kısaca nefsini bilmesi ile mümkündür. Bundan dolayıdır ki Efendimiz Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem) “Men arafe nefse hû fegat arafe Rabbeh: Kim nefsini bilirse Rabbini bilir.” buyurmuÅŸlardır. Onun için insan ruh ve bedenden müteÅŸekkil bir varlıktır. Rabbimiz Zülcelal ve Tekaddes Hazretleri bizim varlığımızı bize ÅŸöyle beyan buyuruyor.
“Andolsun ki Biz insanı topraktan süzülmüÅŸ bir damla nutfeden yarattık. Sonra o bir damlacık suyu saÄŸlam bir karargâhta ana rahmine yerleÅŸtirdik. Sonra Biz o nutfeyi bir alakaya bir yapışkan et haline çevirdik. Sonra onu bir çiÄŸnem et haline çevirdik. Sonra o hücreler topluluÄŸunun içerisine kemikler yerleÅŸtirdik. Sonra o kemiklerin üzerine de kaslar yerleÅŸtirdik. Öyle ki insanı bambaÅŸka bir varlık olarak ortaya çıkartan Allah yaratanların en güzelidir. Onun ÅŸanı ne yücedir.” (Müminun/13-14)
İşte bu, insan denilen varlığın biyolojik yani dış kalıbıdır. Rabbimiz bize bunu haber veriyor ve sonra buyuruyor ki:
“Onun ÅŸeklini tamamladığımda ona ruh nefyettim” (Secde/9)
Rabbimiz Zülcelal Hazretleri bakın insanoÄŸlunun yaratılışını merhale merhale bize beyan buyuruyor. Ä°nsanın bu hakikatini bilmeden Allah’ı ve Rasulünü bilmesi mümkün deÄŸildir.
Öyle olunca ruhun nasıl nefyedildiÄŸi hususunda da Cenabı Peygamber Aleyhisselatü Vesselam Hazretlerine müracaat ediyoruz. Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam buyuruyorlar ki,
“Anne rahmine atılan bir damla nutfe kırk gün gibi bir zaman içerisinde evrilir alakaya çevrilir. Sonra kırk gün içerisinde o alakadan döner mudga haline gelir. Sonra da o artık insanî surete bürünmeye baÅŸlar. Allah-u Zülcelal ve Tekaddes Hazretleri görevli bir melek vasıtasıyla ilahi bir emirle o ruhu alır anne karnındaki cenine “Ve nefahtu fîhi mir-rûh: Ruh nefyettik.” ayeti kerimesinin fehvasınca o ruhu o anne karnındaki cenine lütfeder.
Rabbimiz Zülcelal ve Tekaddes Hazretleri sonra onunla birlikte insanın ömrünü, ecelini, rızkını, sait mi-ÅŸaki mi olduÄŸunu da ilahi bir program olarak (kader programı olarak) o insanın üzerine yükler.”
O olgunluk devresini bitirdikten sonra sevki ilahi gelir ve anne rahminden yeryüzüne düÅŸer.”
Yeryüzüne düÅŸtüÄŸü vakit ilk esma “Hay” esmasıdır. Ölürken de “Hu” esması ile çıkışını yapar. Ä°nsan sadece dünya hayatını devam ettirmeye gelen bir varlık deÄŸildir. Gelmesi ve gitmesi mukadder olan bir varlıktır ki:
اَيَحْسَبُ الْاِنْسَانُ اَنْ يُتْرَكَ سُدًىۜ
“Ä°nsan başıboÅŸ bir halde bırakılacağını mı zannetti?” (Kıyamet/36) diyor Rabbimiz. Öyleyse insan sınırlı ve sorumlu bir varlıktır.
Peki, insanın bu âlemdeki varlığının amaç ve gayesi nedir?
Rabbimiz Zülcelâl Hazretleri:
اَلَّذ۪ي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلاًۜ ۙ
“Hanginizin hayırlı iÅŸler yapacağını sınama adına ölümü ve hayatı yarattık.” (Mülk/2) diyor.
Rabbim “Dar-ül Fiten, Dar-ül Ä°mtihan” denilen bu âlemden kolay çıkışlar nasip ve müyesser eylesin.
Ä°lk peygamber Hazreti Adem Safiyullah ki Allah-u Zülcelâl Hazretleri varlığını ve birliÄŸini, emir ve nehiyler mecmuasının cümlesini Adem Aleyhisselatü Vesselam Hazretleri ile birlikte bildirmeye baÅŸlamıştır. Yüz yirmi dört bin enbiyanın vazifesi de bu olmuÅŸtur. Peygamberlerin aralarında da o peygamberlere varis olan zâtlar göndermiÅŸtir, mürÅŸidi kâmiller göndermiÅŸtir.
Rabbimiz bize ÅŸöyle haber veriyor:
وَمِنْ قَوْمِ مُوسٰٓى اُمَّةٌ يَهْدُونَ بِالْحَقِّ وَبِه۪ يَعْدِلُونَ
“Musa’nın kavminde de hakka ileten ve adaleti hak ile yerine getiren kimseler vardır.” (A’raf/159)
Ä°ÅŸte insanlığın medarı iftiharı peygamberlerin hatemi ve seyyidi olan Hazreti Muhammed Aleyhisselatü Vesselam, bu peygamberlerin sonuncusu olarak ahir zaman ümmetine yani bizlere Allah-u Zülcelal Hazretlerinin lütfu olarak gönderilmiÅŸtir. Bizi, Efendimizin bu varlığıyla ve Ona ümmet olma ÅŸerefiyle ÅŸereflendiren Rabbimize hamdü senalar ediyoruz.
Rabbimiz buyuruyorlar ki:
لَقَدْ مَنَّ اللّٰهُ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ اِذْ بَعَثَ ف۪يهِمْ رَسُولاً مِنْ اَنْفُسِهِمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِه۪ وَيُزَكّ۪يهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَۚ
“Ä°çinizden size ayetlerimi okuyan, sizleri tertemiz kılan, kitabı ve hikmeti öÄŸreten bir peygamber göndermekle Allah mü’minlere büyük bir ihsanda bulunmuÅŸtur.” (Âl-i Ä°mrân/164)
Onun için Rabbimize hamdü senalar ediyoruz. Yolundan izinden ayırma Allah’ım diye dua ediyoruz.
Ama maalesef gerek Peygamber Efendimiz Aleyhisselatü Vesselamın ÅŸahsında, gerekse Onun varisleri ve Allah dostları hususunda bir proje baÅŸlattılar ki peygambersiz bir Ä°slam anlayışı, hadislerin olmadığı… Öyle diyorlar ya “gönderilene deÄŸil indirilene bakınız!” Yani gönderilen Hazreti Peygamber Aleyhisselatü Vesselam indirilen de Kur’an-ı AzimüÅŸÅŸan… “Siz Kur’an’a bakın. Çünkü o da bir beÅŸerdir.” Üstadımız Abdullah GÜRBÜZ (ks) Aziz Hazretleri bu sözün karşılığında; “Zerreden kürreye kadar âlemin her zerresine nurunu, o âlemin varlık sebebi olarak ortaya koyan, ortaya konulan bir peygamberi siz nasıl sıradan bir beÅŸerle aynı kefeye koyarsınız” diye hayıflanırdı. “Evet, O da bir beÅŸerdir ancak, Hayr-ul BeÅŸer.” derdi Cennet Mekân. Onun için biz Hazreti Muhammed Aleyhisselatü Vesselamın izinde, yolunda, ayağının tozunda ÅŸeref bulan bir ümmetiz elhamdülillah.
Hani diyorlar ya Onun sözleri de bir beÅŸer olduÄŸu için haÅŸa pek itibar edilecek sözler deÄŸildir. Bu hadislere falan da itibar etmeyin diyorlar ya; Rabbimiz ayeti kerime de ÅŸöyle buyuruyor:
وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوٰىۜ اِنْ هُوَ اِلَّا وَحْيٌ يُوحٰىۙ
“Muhammedim (sallallahu aleyhi ve sellem) hevâ ve hevesi ile konuÅŸmaz. (Bakın, orada okumaz falan demiyor, konuÅŸmaz) O ne konuÅŸuyorsa Bizim bildirdiklerimizdendir.” (Necm/3-4)
Nasıl olur! Bir vahyi ilahinin olduÄŸu gibi geldiÄŸi hal vardır ki Efendimiz asla müdahale etmez, buna “Vahyi Metlü” denir. Bir de Allah’ın özel olarak Efendimize bildirmiÅŸ olduÄŸu hususiyetler vardır ki bunlarda “Gayri Metlü” olarak deÄŸerlendirilir. Bunlar teknik mevzulardır. Ama Hazreti Peygamber Aleyhissalatü Vesselam, hevâ ve hevesi ile konuÅŸmaz. Evet, onların dediÄŸi gibi indirilene bakıyoruz yani Kur’an’a bakıyoruz.
Rabbimiz diyor ki;
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ
“Ey iman edenler! Bana tabi olun, Muhammed’ime (sallallahu aleyhi ve sellem) de tabi olun.” (Nisa/59)
Nasıl tâbi olacağız Efendimiz Aleyhissalatü Vesselama? Yine Kur’an cevabını veriyor:
لَقَدْ كَانَ لَكُمْ ف۪ي رَسُولِ اللّٰهِ اُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِمَنْ كَانَ يَرْجُوا اللّٰهَ وَالْيَوْمَ الْاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَث۪يراًۜ
“Andolsun ki o Muhammed’imde sizin için çok güzel örnekler vardır.” (Ahzâb/21)
وَمَٓا اٰتٰيكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهٰيكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُواۚ
“O Muhammed’im size neyi veriyorsa alın, neden sakındırıyorsa da kaçın” (HaÅŸr/7) diyor.
Bunun gibi nice ayetler nice ayetler onların bu sözlerini boÅŸa çıkartıyor. Ama biz o ayete böyle mana vermiyoruz, diyorlar.
Efendimizde, sahabeyi kiramda ve bu yolun büyükleri de bize böyle buraya kadar ulaÅŸtırıyorlar. Oraya çeksen de buraya çeksen de mana deÄŸiÅŸmiyor. O zaman diyoruz ki yine Kur’an’ın ifadesiyle:
اَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُۜ
“Hevâ ve hevesini ilah edineni görmedin mi?” (Furkan/43)
Yaa! Rabbim yolundan ayırma…
Kur’an, hakikatin harfe ve söze bürünmüÅŸ halidir; Hazreti Muhammed Aleyhisselatü Vesselam da ete kemiÄŸe bürünmüÅŸ halidir. Onun içindir ki AyÅŸe Annemiz radıyallahu anha buyuruyorlar ki, “Hazreti Peygamberin hali, durumu, ahlakı, edebi, adabı Kur’an’ın kendisiydi. EÄŸer siz Kur’an’a bakmak istiyorsanız Hazreti Muhammed Aleyhisselatü Vesselama bakın”
Cennet Mekân Abdullah Babam öyle derdi: “Biz Allah’ın Rasülünün sahih hadislerini de, sahih deÄŸildir diye ÅŸüpheyle bakılan hadislerini de kabul ederiz. Çünkü ona edepsiz bir hale düÅŸmekten Allah’a sığınırız.”
Evet…
Yani ben Allah’ı bulayım, Allah’ı seveyim, Allah da beni sevsin, hakikate ereyim diyorsa bir insan; illaki Hazreti Peygamber Aleyhisselatü Vesselama uÄŸrayacak. Hani Aziz Mahmud Hüdâi Hazretleri, “Âyinedir bu âlem her ÅŸeyi Hak ile kaim, Mir’at-ı Muhammed’den Allah görünür daim.” buyuruyorlar ya; kâinatta zerreden küreye ne varsa hepsi Allah-u Zülcelal ve Tekaddes Hazretlerinin varlığı ile varlığını devam ettirir. Ama Allah’ı bulmak ve bilmek isteyen Hazreti Muhammed-ül Mustafa’nın aynasına yani O bir mü’min, mü’min mü’minin aynası, onun haliyle hâllenmeden Allah’ı bilmeniz bulmanız mümkün deÄŸildir, diyor. Sözü uzatmak istemiyorum. Mevlana Hazretleri buyuruyorlar ki, “O Cenabı Peygamber Aleyhisselatü Vesselamın fazâil ve kemâlâtını ÅŸerh etmeye çalışsam, nice kıyametler koparda o güzelin güzelliÄŸini vasf etmeye zaman yetmez.”
Gelelim Allah’ın dostlarını sevme hususuna, Hazreti Musa Kelimullah’a Rabbimiz soruyor;
“Ya Musa! Benim için ne yaptın?”
Musa Aleyhisselam:
“Ya Rabbi oruç tuttum, zekât verdim, namaz kıldım vs. vs.”
Rabbimiz:
“Ya Musa, senin kul olman için bunlar elzem olan ÅŸeylerdir. Benim için ne yaptın, ya Musa!”
Musa Aleyhisselam sükût ediyor. Ve Rabbimiz diyor ki,
“Ya Musa! Benim dostlarımı dost düÅŸmanımı da düÅŸman bildin mi ya Musa?”
Onun için biz Allah için “Hubbi Fillah, BûÄŸd-i Fillah” diyoruz; Allah için severiz Allah için de Allah’ın düÅŸmanlarına buÄŸz ederiz. Bu bizim Ä°slam’ımızın ÅŸiarındandır, alametlerindendir. Onun için biz Allah’ın dostlarını severiz. EÄŸer kastettiÄŸiniz Hazreti Ebu Bekirler, Ömerler, Osmanlar ve Hazreti Aliler, sahabeyi kiram hazeratı, mezhep imamları, Davudi Tâîler, Maruf el-Kerhiler, Geylaniler, Rufailer ve Bedeviler eÄŸer bunlarsa biz bunların hepsini aÅŸk ve muhabbetle seviyoruz. Çünkü onları sevmek izzettir.
وَلِلّٰهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِه۪ وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ
“Ä°zzet Allah’a aittir, peygamberine aittir, onun dostlarına onları tanıyanlara aittir.” (Münafîkun/8) diyor.
Ä°zzetin zıttı, zillettir. Öyle olunca Allah’ım bizi zelillerden eyleme…
وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَالرَّسُولَ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَعَ الَّذ۪ينَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمْ مِنَ النَّبِيّ۪نَ وَالصِّدّ۪يق۪ينَ وَالشُّهَدَٓاءِ وَالصَّالِح۪ينَۚ وَحَسُنَ اُو۬لٰٓئِكَ رَف۪يقاًۜ
“Kim Allah’a ve Rasulüne tabi olursa, Allah’ın kendilerine in’am ve ihsanda bulunmuÅŸ olduÄŸu peygamberlerle, ÅŸehitlerle, sıddıklarla, salihlerle birlikte olur. Onlar ne güzel arkadaÅŸlardır.” (Nisa/69) diyor Rabbimiz.
Rabbim bizi yollarından ayırma…
Ä°mam-ı Rabbani Hazretleri, kendisi bir mürÅŸidi kâmildir. Åžöyle bir hadise anlatıyor, diyor ki; “Manevi evlatlarımızdan birinin yakın bir akrabası vardı, hastaydı. Onun ziyaretine gittik. Sekerat halindeydi. (MürÅŸidi kâmiller son nefeste, kabirde, haşırda, mizanda ve sıratta beÅŸ yerde ÅŸefaat etmeye yetkilidir. Biraz sonra deÄŸineceÄŸim. Allah-u Teâlâ Zülcelal Hazretlerinin emri ve Efendimiz Aleyhisselatü Vesselam Hazretlerinin nuruyla buna yetkili kılınırlar.) Ä°mam’ı Rabbani Hazretleri diyor ki, “O sekerat olan hastanın kalbine bir nazar ettim; baktım ki kalbindeki zulmaniyet göndermiÅŸ olduÄŸum o nur ile gitmedi. Bir daha teveccüh ettim, nazar ettim yine gitmedi ve bana gayıptan ÅŸöyle ilham oldu: “Ey imam! Sen istediÄŸin kadar nazar edebilirsin ancak o zulmaniyet çıkmaz. Zira Allah’ın safında olmayanların sevgi ve muhabbetini gönlüne dolduran bir kimsenin zulmaniyeti ancak Allah’ın Cehennem ateÅŸi ile bertaraf edeceÄŸi bir husustur.”
Allah’ım hıfzı muhafaza eylesin.
Ya Rabbi sevdiklerini sevdir, yerdiklerini de bize yerdir ya Rabbi…
يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ اِنَّٓا اَرْسَلْنَاكَ شَاهِداً وَمُبَشِّراً وَنَذ۪يراًۙ وَدَاعِياً اِلَى اللّٰهِ بِـاِذْنِه۪ وَسِرَاجاً مُن۪يراً
Rabbimiz “Ey Peygamber! Biz seni bir ÅŸahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı; Allah’ın izniyle kendi yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik.” (Ahzab/45) buyuruyor.
Ä°ÅŸte Efendimiz Aleyhisselatü Vesselamın sehmi nübüvvetine, sehmi velayetine varis olan Allah’ın dostları vardır. Bunlara “MürÅŸidi Kâmil” denir. Åžeriatla amel ederler, tarikatla sülûk ederler ve Allah-u Zülcelal Hazretlerinin sıfatlarında fani olurlar. Çünkü Rabbimiz onlar için;
وَجَعَلْنَا مِنْهُمْ اَئِمَّةً يَهْدُونَ بِاَمْرِنَا لَمَّا صَبَرُواۜ وَكَانُوا بِاٰيَاتِنَا يُوقِنُونَ
“Sabredip Bizim ayetlerimize yakîn olarak iman ettiklerinde, emrimizle onların içinden Allah’a davet eden önderler kıldık” (Secde/24) diyor.
Ayeti kerimede “yakîn” ifadesi var. Ä°man üç ÅŸekilde olur. Bir, “ilmel yakîn” olarak ilimle, bilgiyle, nakille inanır Allah’ın varlığına birliÄŸine, peygamberlerine, kitaplarına; bu “ilmel yakîn”dir. Ä°kincisi, “aynel yakîn”dir. Aynel yakîn demek; tekâmül eder nefis meratiplerini, mutmain makamına geldiÄŸinde gerek rüyasında gerek halinde ve yakaza halinde o insan inandığı peygamberi rüyasında görür veyahut da manasında görür. Cenneti görür, cehennemi görür buna “yakîn iman” denir. “Aynel yakîn” denir. Birde “hakk-el yakîn” vardır ki Allah’ın sıfatlarında fani olur. Rabbimizin kutsi hadisinde beyan buyurduÄŸu ÅŸekliyle “Gören gözü, tutan eli, konuÅŸan lisanı” olur. Ä°ÅŸte böyle olan zatlar için Rabbimiz, “Bizim emrimizle Allah’a çağıran Onun yoluna davet eden önderler olarak çıkarttık.” diyor.
Allah’ın emriyle bir mürÅŸidi kâmile görev nasıl tevdi ediliyor? Tabi biz bunu Üstadım Abdullah Efendi Hazretlerinden defaten dinlemiÅŸtik. Ama itiraz olur diye ben eserlere de baksınlar diye “Müftahül Kulub” eserini iÅŸaret edeceÄŸim. Eserin sahibi Sırrı Åžemseddin Nuri Hazretleri vardır. Kendisi Ä°stanbul’da Yahya Efendi’nin hemen yanında metfundur. NakÅŸibendi tarikatının mürÅŸidi kâmilidir. O, eserin mukaddimesinde ÅŸöyle diyor:
“Âlemi manada Cenabı Peygamber Aleyhisselatü Vesselam Hazretleri bana buyurdular ki ‘Evladım, Benim ümmetimin yolunu kesmeye çalışan haramiler vardır. Åžeriat, Tarikat, Hakikat, Marifet nedir? Evliya nedir? Nasıl vuslat bulunur? Bunlar hakkında bir risale yaz’ dedi. Onun için ben bu eseri yazdım.” diyor. Bu eserin, “Sırrı Hilafet” babına merak edenler bakabilirler. Diyor ki orada, “Allah-u Zülcelal Hazretleri fenafillaha ulaÅŸmış olan bir zatı peygamber varisi seçeceÄŸi zaman, Hızır Aleyhisselama emreder; Muhammedime haber ver, falan oÄŸlu falanı Onun varisi tayin ettim. O, Hazreti Peygamberin yanına varır. Efendimize durumu bildirir. Efendimizde (anlayacağımız manada söylüyorum) bir cübbe verir, mürÅŸidi kâmil olacak zata gidilir. Bir manevi divan toplanır. Efendimiz baÅŸta olmak üzere bütün enbiyaların, mezhep imamlarımızın, itikatta ve amelde mezhep imamlarımızın aynı zamanda piri piran hazeratının tamamı toplanırlar. O zatı muhtereme manevi görev tevdi ederler. Der ki; evladım, sen Benim bundan sonra varisimsin. Var git Benim ümmetimi irÅŸad ve ikaz et. Onun velayet nurunu da beraberinde verir.” diyor.
Nasıl ki peygamberler ismet sıfatıyla masumdur. Aynı ÅŸekilde mürÅŸidi kâmiller de bu velayet nuruyla muhafaza altına alınırlar. Nasıl peygamberlerin suretine ÅŸeytan giremez ve kabirde çürümezler; böylesi zatların da ÅŸekline ve suretine velayet nuruyla ÅŸeytan giremez. Kabirde onlar çürümez. Aynı zamanda Abdullah Babam gibi bir de evladı resulse, bir de veraset nuru verilir. Manevi icazetini mühürlerler ve ona kıyamet sabahına kadar müntesip olacakların cümlesi Hazreti Peygamberin huzurunda gelir. Hala Cennet Mekân derdi ki, “OÄŸlum anne karnındaki ceninden daha annesi, babası, dedesi, doÄŸmamış insanları ben gördüm orda. Yani Allah bilir 2050 de mi dünya ya gelecek, bunları dahi gördüm.” derdi Cennet Mekân. Orada huzuru Rasulullah da biat ederler ve manevi evlat olurlar. MürÅŸidi kâmiller böylesi zâtlardır. Ä°ÅŸte benim üstadım Abdullah GÜRBÜZ (ks) Aziz Hazretleri de böylesi bir zâttır. Rabbim ÅŸefaatine nail kılsın.
NakÅŸibendi Hazretleri buyuruyorlar ki, “Allah bir kulunu kendine seçtiÄŸi zaman bir mürÅŸidi kâmile evlat kılar. Onu manevi olarak yetiÅŸtirir. O kadar, o kadar olur ki, o kadar ileri gider ki azametine uygun bir edep ile edeplendirir. EÄŸer senin de yolun böyle bir mürÅŸidi kâmile ulaÅŸtıysa müjdeler olsun. Sen Allah’ın dostusun.” Rabbim bizleri dost etsin inÅŸallah.
Mevlana Hazretleri buyuruyorlar ki, “TaÅŸ olsan, mermer kesilsen bir mürÅŸidi kâmilin manevi terbiyesine girdin mi inci olursun. Öyle bir zatı bulursan onun sevgi ve muhabbetini gönlüne ÅŸerha ÅŸerha indir. Sakın ümitsizliÄŸe kapılma! Çok ümitler var. Sakın karanlığa gitme! Ne güneÅŸler var.” diyor.
Nasıl ki zahir âlimler insanların aklına ve mantığına hitap ederse mürÅŸidi kâmiller de insanların gönüllerine hitap ederler. Kalp doktorlarıdır. Tıpkı Mevlana Hazretlerini yetiÅŸtiren Åžems Hazretleri gibi…
Mevlana Hazretleri bütün ilimlerin hepsini tahsil etmesine raÄŸmen Åžems-i Tebrizi Hazretlerinin manevi terbiyesi altına girdikten sonra: “Ey! Allah’ı arayan bulmak isteyen kiÅŸi! Yırtık kitaplarda, tozlu raflarda Allah’ı bulamazsın. Allah ancak, Allah’ı bulmuÅŸ bir erin gönlünde olur.” diyor. Tabi sonra kendisi kemale erince de âleme meydan okuyor. Diyor ki,
“Bu gün Ahmet benim, dünkü Ahmet deÄŸil. Bugün anka benim buÄŸday yiyen kuÅŸcağız deÄŸil.” Yani “Bu gün Hazreti Muhammed Mustafa’nın (sallallahu aleyhi ve sellem) nuru benim, ama Hazreti Muhammed Mustafa'nın (sallallahu aleyhi ve sellem) aslı deÄŸilim. Onun ancak varisiyim. Sakın beni ete kemiÄŸe bürünmüÅŸ bir beÅŸer olarak görme, zira ben Allah’ın nuruyla bakan, Onun konuÅŸmasıyla konuÅŸan, Onun tutmasıyla tutan bir Allah eriyim.” diyor. Rabbim ÅŸefaatlerine nail kılsın.
ف۪ي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌۙ
Ayet-i kerimede Rabbimiz, “Onların kalplerinde hastalık vardır.” (Bakara/10) buyuruyor. Hepimizde vardır: Kin, kibir, gazap, öfke, riya, ucup vs… Bunların hepsi kalbî hastalıklardır. Bu hastalıkları mürÅŸid-i kâmil; velayet nuruyla, himmet ve nazar ile bertaraf eder. Hani diyor ya Ä°mam Rabbani Hazretleri, “Onların az bir himmeti, onların az bir nazarı kalplerinizdeki bütün hastalıkları söker atar.” Çünkü insan Allah ile yedi perdeyle perdelenmiÅŸtir. Emmare, Levvame, Mülhime, Mutmainne, Radiye, Mardiyye, Safiye. Her birinin ayrı ayrı özellikleri vardır. Ä°mtihan gereÄŸi Allah-ü Teâlâ bu ÅŸekilde vermiÅŸtir. Çünkü bizde bir ruh vardır Cemali sıfat, birde nefis vardır Celali sıfat. Biri Allah’a ve Resulüne âşıktır; öteki de esfele sâfilindir. AÅŸağıların aÅŸağısıdır. Sürekli, hani Rabbimiz ayet-i kerimede buyuruyor ya, اِنَّ النَّفْسَ لَاَمَّارَةٌ بِالسُّٓ “Nefis ÅŸiddetli bir ÅŸekilde kötülüÄŸü emreder.” (Yusuf/53) Ä°ÅŸte Mevlana Hazretleri ÅŸöyle ifade ediyor: “Nefis seni aÅŸağıya çekmeye çalışır, Ruh da, Allah’a ve Rasülüne muhabbet etmeye çağırır. Nefis araya bir girer, Allah’ı seviyorum diye! Kadına, paraya, makama mevkiye öyle bir sevgi ve muhabbet hâsıl olur ki Allah’ı unutuverirsiniz. Ta ki yarın öldükten sonra kıyamette bir bakarsınız ki sevdikleriniz sizden, siz sevdiklerinizden kaçıyorsunuz.” Ä°ÅŸte mürÅŸidi kâmiller “Mûtû Gable Ente Mût” diyor Efendimiz aleyhissalatü vesselam “Ölmeden önce ölünüz.” Ölmeden önce kiÅŸiyi öldürüyorlar. Bu hastalıkların hepsini tedavi ediyorlar. Neden,
يَوْمَ لَا يَنْفَعُ مَالٌ وَلَا بَنُونَۙ اِلَّا مَنْ اَتَى اللّٰهَ بِقَلْبٍ سَل۪يمٍۜ
“O günde mallarınız ve evlatlarınız fayda vermez. Ancak Rabbinize getirdiÄŸiniz selim bir kalp müstesnadır.” (Åžuarâ/88-89)
Sadece nefisle bitmiyor. Birde insanın apaçık düÅŸmanı olan ÅŸeytan vardır. Kalbimize dört pencere girer. Ruh’a ait olan sekine kapısı vardır. MeleÄŸe ait olan ilham kapısı vardır. Nefsimize ait olan hevacis kapısı vardır. Åžeytana ait olan visvas kapısı vardır. Hani vesvâsil hannas diyor ya. O hannas ÅŸeytanı nasıl giriyor. Bunların hepsi hepimizde olan ÅŸeylerdir. Herkes bunları inÅŸallah duysun da kendi nefsine muhasebe etsin. Efendimiz buyuruyorlar ki, “Åžeytan insana musallat olmak istediÄŸi zaman kalbe yaklaşır. EÄŸer Allah’ın zikri varsa oradan uzaklaşır. Yoksa insanın içerisine yerleÅŸir ve o ÅŸeytan artık insana rehberlik etmeye, yol göstermeye baÅŸlar.” diyor. Bugün toplumun en büyük sıkıntılarından bir tanesi de budur. Åžeytan vesvese vermeye baÅŸlıyor. Zaman içerisinde öyle bir noktaya geliyor ki arkadaÅŸlarını çağırıyor. Vehin ÅŸeytanı da geliyor. Ondan sonra adam giriyor. Çok af buyurun. Tuvalette banyo da bir saat oturuyor. Ev temizliÄŸi yaparım diyor; hiç durmadan orada temizlik yapmaya baÅŸlıyor. Abdest alıyor, saÄŸ ayağını unuttun sol ayağını unuttun. Bu türlü vesveseler vermeye baÅŸlıyor. Namaza duruyor vehin ÅŸeytanından kurtuluyor, hades ÅŸeytanına varıyor. Allah-u ekber kıbleye duruyor, ceset kıble de. Evet, ÅŸeytan bunu bir alıyor, baÅŸlıyor gezdirmeye. Çarşıda, pazarda alışveriÅŸ yapıyor. Acaba iki mi kıldım üç mü kıldım, yoksa dört mü kıldım. Bu sefer diyor ÅŸunu eksik kıldım. Amma bunu böyle mi yapsak ki diye de fıkhi mevzularda danışmaya baÅŸlıyor. Peki, bunların tedavisi ne? Ä°ÅŸte mürÅŸidi kâmiller bunların tedavisini de Allah’ın (cc) zikriyle;
اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُمْ بِذِكْرِ اللّٰهِ
“Onlar iman etmiÅŸ ve kalpleri Allah’ın zikriyle yatışan kimselerdir.” (Ra’d/28)
اَلَا بِذِكْرِ اللّٰهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ
“Biliniz ki kalpler ancak Allah’ın zikriyle itminan olur.” (Ra’d/28)
Onun için Üstadımızın verdiÄŸi bu “Evradı Åžerife”leri nizami olarak çekersek onun nuru ve feyziyle, vermiÅŸ olduÄŸunuz bu gayretin karşılığında, himmet ve feyizle Allah’ın izniyle ne nefis galebe çalabilir ne de ÅŸeytanı aleyhilane musallat olabilir.
Üstadımıza daima muhabbet etmeliyiz zira kimi severseniz ona benzeÅŸirsiniz. Zaten ayeti kerime öyle diyor, تَشَابَهَتْ قُلُوبُهُمْۜ “Onların kalpleri birleÅŸti” (Bakara/118) diyor. YumuÅŸadı birbirine yakın oldu. Küfür de böyledir, imanda böyledir. Mevlana Hazretleri:
“Sakın ha o üstadın olan mürÅŸidi kâmilin muhabbetinden ayrılma! Zira o, Ashabı Kehf, yani maÄŸara arkadaÅŸları, Allah’ı arayan o erlerin gönüllerinde Allah aÅŸkı vardı ki (yanlarında olan “çok af buyurun” köpek) Kıtmir, onların yanından ayrılmadı da o da Allah’ı sevenlerden, arayanlardan oldu. Kur’an’a adını yazdırdı” diyor. Rabbim yollarında daim kılsın.
Üstadımız Abdullah Babamızın alametlerinden birisi de (mürÅŸid-i kâmilin Marifetullah da alametleri vardır.) derviÅŸini manen irÅŸad eder ikaz eder. Derdi ki Cennet Mekân:
“DerviÅŸ olan bir insanın üstadı muhakkak ki yanlışını söylemeli veyahut da güzel bir ÅŸey yaparsa onu tasdik etmeli. Bu hali derviÅŸ yaÅŸamalı.”
KardeÅŸimizin bir tanesi diyor ki, borçlu bir durumdaydım. Yılbaşı piyangosu aldım. Gece yattım. Cennet Mekân Abdullah Babam geldi, “Kâdiri mutlak olan Allah’tan sen ümidini kestin de bu pis iÅŸlerden mi medet umuyorsun” dedi öyle bir tokat vurdu ki Hocam, uyandığım zaman yüzümde tokat izi vardı, diyor. Manada yaÅŸanan maddeye taşınabilir. Güzel amel iÅŸleyen bir kadın sabah kalktığında eli kınalı olabilir vs. bu tür durumlar olabilir. Hâsılı kelam bende olmuyor bunlar diyenler o zaman kendi hallerini bir gözden geçirecekler. Kime baÄŸlandıklarına dikkat edecekler. Derslerini nasıl çektiklerine dikkat edecekler ki o manevi himmet ve feyzden istifade etsinler. Çünkü Abdullah Babamın ÅŸuan da kaldırım mezarlığında var olan cesedi ama hakikatte içimizde olan, çünkü mürÅŸidi kâmillerin ruhları “Hay”dır. Allah-ü Teâlâ onları serbest bırakmıştır. Âlemde istediÄŸi gibi tasarruf etme yetkisini Rabbim onlara lütfetmiÅŸtir. Çünkü onlar peygamber varisi zatlardır. Geçenlerde bir ilahiyatçı kardeÅŸimiz anlatıyor. Diyor ki, “Hocam! Abdullah Babam Cennet Mekânı hanemizde misafir ettik. Üvey annem vardı, hastaydı. Sabah annem ağırlaÅŸtı. Ama yüzünü sürekli eliyle kapatıyordu ve başını saÄŸa sola sallıyordu. Abdullah Babama (cennet mekâna) durumu bildirmek istedim. Mübarek odasından çıktı, annemin yanına geldi, “OÄŸlum annenin baÄŸrını da ÅŸu başını da bir güzelce kapat” dedi. Kapattım. Cennet Mekân annemin baÅŸucunda durdu. Annem sakinleÅŸmeye baÅŸladı. Sonra annem, “Allah, Allah, Allah…” diyerek ruhunu teslim etti, diyor. Annemi defnettik. Ertesi gün, “Efendim annemin o hali neydi? Izdıraplı bir hali vardı. Bir eksiÄŸi mi vardı?” diye sordum. Abdullah Babam dedi ki “Evladım annenin baÄŸrı açıktı, saçları da açık bir haldeydi. Ruhunu kabzetmeye geldiklerinde melekler annenin bu durumundan rahatsız oldular ve annenin yüzüne vuruyorlardı.” diyor. Hadise böyle.
Bakın Rabbimiz ne diyor:
وَلَوْ تَرٰٓى اِذْ يَتَوَفَّى الَّذ۪ينَ كَفَرُواۙ الْمَلٰٓئِكَةُ يَضْرِبُونَ وُجُوهَهُمْ وَاَدْبَارَهُمْۚ وَذُوقُوا عَذَابَ الْحَر۪يقِ
“Onların ruhunu, onların canlarını melekler alırlarken onların yüzlerine ve arkalarına vuraraktan hadi bakalım Allah’ın azabını tatmaya derken onların hallerini bir görseydin” (Enfal 50) Ayeti kerimede Rabbimiz وَيُعَلِّمُهُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ “Kitabı ve hikmeti” (Bakara/129) kitapta ayeti kerime bu ÅŸekilde beyan buyuruyor. O beyan buyurulanın hikmet boyutunu da o peygamber varisi olan Abdullah Babam bize böyle gösteriyor. Rabbim yolundan ayırmasın inÅŸallah.
Söz ölümden açılınca, Cennet Mekânla bir gün sohbet ediyorduk, “Efendim derviÅŸin ölümü nasıl olur?” diye sorduk. Dedi ki “OÄŸlum, derviÅŸ öleceÄŸi zaman Azrail aleyhisselam Yusuf aleyhisselamın suretinde gelir. Güzel bir surette, insanı mest eden bir halde gelir. Bazen Cenabı Peygamber Aleyhisselatü Vesselam teÅŸrif eder, makam ve derecesine göre. Ancak, bağışlama yaptığınız o piri piran hazeratının cümlesi ÅŸeyhiyle birlikte o ölecek olan kiÅŸinin başına gelir.” (Efendimin ÅŸu anlattığı mevzunun hepsine vefat etmiÅŸ olan bir kardeÅŸimizin başında ÅŸahit olduk elhamdülillah.) “Sonra onun ruhu kabz olunur. Sonra defin iÅŸleri yapılır. Münker, Nekir melekleri onun ruhunu göremezler. Bir telaÅŸ ile bir üst makama müracaat ederler. O kiÅŸinin ruhunu bulamadık, sorguya çekemedik derler. Onlar karşıdan cevap verirler. ف۪ي مَقْعَدِ صِدْقٍ عِنْدَ مَل۪يكٍ مُقْتَدِرٍ “Muktedir olan melikin indinde sıddıkiyet makamındadır.” (Kamer suresi 55) Ayeti kerimesinin fehvasınca, Allah onu âli makamlara çekti.”
Sorduk “Efendim, derviÅŸin ruhu nereye gitti?”
O halde derdi ki Cennet Mekân “OÄŸlum, piri pirandan veyahut da üstadına olan muhabbetinden dolayı onlardan bir tanesi onun ruhunu alır ve kendi makamına götürür.”
Allah’ım ruhlarımızı onların ruhları ile komÅŸu eyle…
Åžimdi bu sözü söyledik. Zaten hadislere, Efendimize dahi inanmıyorlar bu mevzuyu ÅŸerh etme babında bir tane de tarihten örnek vereyim de en azından kendimizi kurtaralım.
Süfyan-ı Servi Hazretleri ÅŸöyle anlatıyor:
Kâbe-i Muazzama’yı tavaf ediyordum. Baktım bir derviÅŸ orada yatıyordu. Bana dedi ki
“Ey Süfyan! Ruhumu teslim edeceÄŸim ama benim kefenim yok. Bana bir kefen al, dedi. Hay hay, dedim. Kefeni aldım getirdim. Baktım ruhunu teslim etmiÅŸ. Onu, yıkadık kaldırıyoruz. Ruhuyla bir türlü irtibat kuramadım. Döndüm dolaÅŸtım ve bana bir münadi ÅŸöyle dedi, “Ey Süfyan! Onu Münker Nekir arıyordu. Malik de Cehennemde aradı bulamadı. Rıdvan Cennet’te aradı bulamadı. Åžeytan nereye gitti diye dünyanın dört bir tarafını aradı bulamadı. O Allah’ın tayin ettiÄŸi âli makamdadır.”
Ä°bnül Arabi Hazretleri öyle diyor,
“Âlemi manada Cenabı Peygamber Aleyhisselatü Vesselam ve Onun varisi ve emsallerinin hepsinin Arşı Âzam’da kürsülerine ÅŸahit oldum.”
Rabbim yolundan izinden bizleri ayırmasın. Bu ÅŸekilde bir ölümü de cümlemize nasip ve müyesser eylesin inÅŸallah.
Günümüz ahir zamanın fitne ve fücurunun ayyuka çıktığı bir zamandır. Üstadımızın bugünlere iÅŸaret eden bir iki tavsiyesi var. Bunları da söyleyip anlatıp sözüme son vereceÄŸim.
Cennet Mekân buyurdular ki:
“Evladım! Ä°çerden ve dışardan ihanet ÅŸebekesi bu ülkeyi büyük bir kaosa sürükleyecekler. Böyle bir zamana geldiÄŸinizde sakallarınızı uzatmayın, dışarıda haydariye ve sarıklarınızı sarmayın. Bir ekmek bulamayacağınız güne doÄŸru gidiyorsunuz. Sakın! DerviÅŸlere söyle, yukardan yüksek binalardan ev almasınlar, karga yuvası olacak. Elektrik olmayacak, su olmayacak, arabalarınıza yakıt dahi olmayacak. Onun için temkinli hareket edin. BeÅŸ vakit namazınızı kılın ve evradı ÅŸerifelerinizi aksatmayın. Ancak bu ÅŸekilde Mehdi Resule kadar olan süreci geçirmiÅŸ olursunuz.
Öyle ki kâfirler ittifak edecekler Kürt devletini kuracaklar. Türkiye, Ä°srail ile ittifak edecek Suriye’ye saldıracak. Türk ordusu namluyu Ä°srail’e çevirecek. Bunun üzerine Ä°srail Yunanistan’ı devreye sokacak. Marmara Bölgesinde sanayi tesisleri vurulacak. Ä°stanbul iÅŸgal edilecek. Sonra Mehdi Aleyhisselam Ä°stanbul’u fethedecek…”
Cennet Mekân bir de,
“Ümmeti Muhammedi duadan eksik bırakmayın. Yüz Ä°hlas-ı Åžerife’yi okuyun ve deyin ki, ‘Ya Rabbi! Bu yüz Ä°hlas-ı Åžerifelerden yaratmış olduÄŸun melekleri Ä°slam ordusuna ilhak eyle Allah’ım!’ diye dua edin.” derdi. Onun için yüzer Ä°hlas okuyoruz. DoÄŸu ve GüneydoÄŸu Anadolu Bölgesinde ve dünyanın dört bir yanında bulunan Müslümanlara, Bayırbucak Türkmenleri dâhil…
“Ya Rabbi ordumuza ve askerimize yaratmış olduÄŸun ihlas meleklerini ilhak eyle Allah’ım” diye inÅŸallah dua ve niyazda bulunacağız.
Bunu ÅŸöyle anlatırdı Cennet Mekân:
“Konya’dan, Antalya-Manavgat tarafına doÄŸru giderken SeydiÅŸehir’de 1900’lerin başında vefat etmiÅŸ olan Abdullah Efendi Hazretleri isminde bir mürÅŸidi kâmil, bir maneviyat sultanı var. O mübarek zâtla ilgili ÅŸöyle bir hadiseyi ÅŸöyle anlatmıştı Cennet Mekân:
“O muhterem NakÅŸibendi tarikatının Hâlidiye kolundandır. Sabah namazından sonra Allah’ı zikrederlermiÅŸ, sonra derviÅŸlerine dermiÅŸ ki ‘Yüzer Ä°hlas-ı Åžerife okuyunuz.’ Herkes yüzer tane ihlas-ı Åžerife’yi okuyunca dermiÅŸ ki ‘Ya Rabbi! Bu yüz tane okumuÅŸ olduÄŸumuz ihlas-ı Åžerifelerden hâsıl olan, yaratmış olduÄŸun melekleri ve hâsıl olan sevabı, Rusya da çarpışmakta olan Åžeyh Åžamil Hazretlerinin ordusuna ilhak eyle Allah’ım” diye dua edermiÅŸ. Bu mübarek zat hac farizası için Medineyi Münevvere’ye gidiyor. Medineyi Münevvere de Åžeyh Åžamil Hazretleriyle karşılaşıyorlar. Åžeyh Åžamil Hazretleri diyor ki “Ne zaman ki çarın ordusu bize galip gelecek olsa, bizi sıkıştıracak olsa yeÅŸil sarıklar sarmış melaikeyi kiram hazeratı gelir, Moskof gâvurunu bertaraf ederdi. Aman Ya Rabbi, bunu kim gönderiyor diye bakardım, Konya’dan Abdullah Efendi ve derviÅŸlerini görürdüm. Allah ondan razı olsun.” diyor.
Onun için ecdadımız Yavuz Sultan Selim Han ki, Cennet Mekân Üstadım öyle buyururlardı: “Osmanlı Ä°mparatorluÄŸunun içerisinde iki mürÅŸidi kâmil vardı. Biri Abdülhamit Han Hazretleri, Åžazeliye tarikatı; birde Yavuz Hazretleri…” Bu günü gördükleri için keÅŸif ve kerameten oraya Bayırbucak Türkmenlerini yerleÅŸtirmiÅŸlerdir. O kardeÅŸlerimizin de yardımı için bu yüz Ä°hlas-ı Åžerifeleri inÅŸallah okuyacağız. Askerimize de polisimize de inÅŸallah yardım olması için bağışlama yapacağız.
Rabbim ahir zamanın fitne ve fücurundan cümlemizi hıfzı muhafaza eylesin. Üstadımızın himmetinden, feyzinden bereketinden istifa eden kimselerden eylesin;
وَاٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ۟
“Dualarının sonu ise, "Hamd âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.” (Yunus/10) sözleridir.
El-Fatiha mâ salavât...