KONULAR
20. Vuslat Yıl Dönümü
Allah'a karşı fütursuz bir iman ve teslimiyet, Cenabı Muhammed-ül Mustafa Aleyhissalatü Vesselama noksansız itimat ve bağlılığın müstesna örneği olan Üstadımız, Pirimiz Abdullah Gürbüz (ks) Aziz Hazretlerini Hakk'a vuslatının 20.sene-i devriyesinde her geçen gün daha da artan özlem, hasret ve saygı ile anıyoruz.
Üstadımızın ahirete irtihali fani âlemden baki âleme göç olmakla birlikte, bir “Şeb'î Aruz” yani sevenin sevdiğine kavuştuğu, diğer bir ifadeyle aşığın maşukuna kavuştuğu bir an, bir zaman dilimidir. Şöyle ki:
Üstadımız hastalandıklarında; “Ya Rabbi! Hayırlı ömürler ver. Sağlık, sıhhat, afiyetler ver.” Diye dualar ettiğimizde O bize;
“Evladım! Ben Âlemlerin Rabbi olan Allah'a gitmeye çalışıyorum. Sizde dualarınızla Beni arkamdan çekiyorsunuz, önüme set koyuyorsunuz. Bırakında çok sevmiş olduğum O Rabbime bir an önce ulaşayım.” Buyurmuştur.
Ve nihayet “(Onlar) Muktedir bir hükümdarın katında, doğruluk meclisindedirler ) ayeti kerimesi fehvasınca çok sevdiği Rabbine, aşk ve neşe içerisinde teslim olmuştur. Şüphesiz ki o maşukuna vuslat bulmuştur ancak geride kendisine yeniden kavuşacağı günü hasret ile çeken manevi evlatlarını bırakmıştır.
Şahsiyeti maneviyesi etrafında toplanmış olduğumuz böylesi mürşid-i kâmil zatların manevi derecelerini, fazail ve kemalatlarını, Âlemlerin Rabbi olan Allah’ımız kutsi hadiste bize şöyle haber vermektedir:
“Kulumun Benimle meşgul olması arttığı zaman kulumun arzusunu, isteğini ve lezzetini zikrim üzerine daim kılarım. Kulumun arzu ve isteği, Benim zikrim olduğu vakit, kulum Bana âşık olur. Ben de kuluma âşık olurum. Kulum ile aramdaki perdeleri kaldırırım. Beşeriyet yanıldığı zaman onlar yanılmazlar. Onların sözleri peygamberlerin sözleri gibidir. Ne zaman ki yer ehline azap edecek olur isem, o dostlarımı anarım da onlar hürmetine bu bela ve musibeti üzerlerinden kaldırırım.”
Böyle bir mürşid-i kâmilin manevi sofrasında bizleri buluşturduğu için Rabbimize hamdolsun.
Mürşidi kâmil olan zatlar, ezel âleminde Allah’ın seçtiği ve zat-ı ikramıyla lütufta bulunduğu kimselerdir.
Aşk eri Mevlana’mız:
“Pir olan zatlar, daha bu âleme gelmeden evvel, ruhları salâvat deryasında yüzen, ilmi ezeliyle Allah’a âşık olmuş erlerdir. Onlar, tenlerinden evvel can nakşını almışlar, denizlerden evvel inciler dermişlerdir. Kâinatın sahibi, âlemlere rahmet kılmak için mürşidi kâmilleri kâinata peyderpey göndermiştir.” buyurmuşlardır.
Nasıl ki peygamberler ismet sıfatıyla masumdur. Aynı şekilde mürşidi kâmiller de bu velayet nuruyla muhafaza altına alınırlar. Nasıl peygamberlerin suretine şeytan giremez ve kabirde çürümezlerse; böylesi zatların da şekline ve suretine velayet nuruyla şeytan giremez. Kabirde çürümezler. İşte Üstadım Abdullah Gürbüz (ks) Aziz Hazretleri de böylesi bir zâttı.
Nakşibendi Hazretleri buyuruyorlar ki
“Allah bir kulunu kendine seçtiği zaman, onu bir mürşidi kâmile evlat kılar. Onu manevi olarak yetiştirir. O kadar olur ki, o kadar ileri gider ki azametine uygun bir edep ile edeplendirir. Eğer senin de yolun böyle bir mürşidi kâmile ulaştıysa müjdeler olsun. Sen Allah’ın dostusun.”
Mevlana Hazretleri buyuruyorlar ki,
“Taş olsan, mermer kesilsen bir mürşidi kâmilin manevi terbiyesine girdin mi inci olursun. Öyle bir zatı bulursan onun sevgi ve muhabbetini gönlüne şerha şerha indir. Sakın ümitsizliğe kapılma! Çok ümitler var. Sakın karanlığa gitme! Ne güneşler var.”
Nasıl ki zahir âlimler insanların aklına ve mantığına hitap ederse mürşidi kâmiller de insanların gönüllerine hitap ederler. Kalp doktorlarıdır.
Cennet Mekân Abdullah Babam çok sıkıntılı bir halde Nevşehir'de son programına çıkmak için geldi. Mübarek ikinci kata dar bir merdivenden çıkardık. Programda sıralı bir halde dururken Efendi Hz.leri sohbet etmeye başladı. Devlet erkânından da insanlar vardı. Cennet mekânın rahatsızlığından dolayı sohbet ederken ayakları, dizleri titremeye başladı, nerdeyse dizlerinin üzerine düşecekti ki sohbetini kesti, kürsüden indirdik.
Efendi Hz.lerini götürürken dedim ki:
-Efendim Bu kadarı fazla değil miydi? Kendinize çok harap ettiniz.
“Oğlum! Dedi. Şu topluluğun içerisinde bir tanesi bizi görürde, yarın mahşer gününde kurtulur umuduyla geldik.”
Mürşidi kâmiller insanların gönüllerini nakış gibi işlerler. Peygamber Efendimiz (sav);
“Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur; bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalptir.” İşte bu kalbin reçetesini mürşidi kâmiller yazar.
Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir. Zira âlimler vahyi kendilerine kılavuz edinen Peygamberlerin varisleridir. Toplumları hak ve hakikate yönlendiren rehberlerdir.
Muhterem Üstadımız, Allah’a karşı tam bir teslimiyetle, almış olduğu manevi vazife ile ümmeti Muhammed’in irşat ve ikazına ömrünü harcamış müstesna bir şahsiyettir. İçinde bulunmuş olduğumuz deccaliyet asrında, muhterem üstadımızın himmetine, feyzine, bereketine daha fazla muhtacız. Zira ahir zaman fitnelerinin ümmeti Muhammed üzerine sağanak bir şekilde yağdığı bir zamanı ve dönemi yaşıyoruz.
Cennet Mekân Abdullah Babam;
“Efendimizin (sav) ashabı-ı suffesi, Efendimizden (sav) manevi olarak almış olduğu terbiyeyi, edep ve adabı silsile yoluyla günümüze kadar aktardılar. Ben de size emanetimi tevdi ettim. Evladım bundan sonrası size ait.” Buyurmuşlardı.
Ahir zaman fitnelerinin içerisine düştüğümüz şu zaman diliminde sahte şeyhlerin, sahte hocaların, sahte profesörlerin ayyuka çıktığına ve binlerce, milyonlarca insanı arkasından sürüklediğine şahit oluyoruz. Kimi şefaati inkâr ediyor, kimi zikri inkâr ediyor, kimi evliyayı inkâr ediyor, kimi sünneti Resulullah’ı inkâr ediyorlar. “Gönderilene değil indirilene bakınız “Siz Kur’an’a bakınız. Çünkü peygamber bir beşerdir.” Sözleri ile akılları karıştırıp gönülleri bulandırıyorlar.
Üstadımız Abdullah Gürbüz (ks) Aziz Hazretleri bu sözün karşılığında;
“Zerreden kürreye kadar âlemin her zerresine nurunu, o âlemin varlık sebebi olarak ortaya koyan, ortaya konulan bir peygamberi siz nasıl sıradan bir beşerle aynı kefeye koyarsınız” diye hayıflanırdı.
“Evet, O da bir beşerdir ancak, Hayr-ul Beşer.” derdi. Onun için biz Hazreti Muhammed Aleyhisselatü Vesselamın izinde, yolunda, ayağının tozunda şeref bulan bir ümmetiz elhamdülillah.
Size diyorlardır, vefat eden bir mürşidi kâmile müntesip olunur mu? Siz vefat etmiş bir şeyhe mi müntesipsiniz?
Hanefi büyüklerinden Allame Seyyid Şerif Curcani (ks) “Şerh-ul Mevakıf” isimli eserinde;
“Mürid ve saliklere evliya suretlerinin zuhuru ve o suret vasıtasıyla, mürşidin hayat ve ölümü halinde feyiz verdiğini” bildirir.
Ehlüllahın vefatından sonra irşad ve tasarruflarının devamına aklen delil ise şudur:
Resulullah Efendimiz vefat ettikleri zaman da İslam’la şereflenenler mahdut ve belli bir sayıda idi. Vefatından sonra fütuhatlar neticesidir ki, İslam bir çığ gibi büyümüş ve tüm cihana yayılmıştır. Eğer irtihalleriyle irşat ve salahiyetleri munkati (kesik) olsaydı, o güne kadar iman edenler de dinden çıkarlardı. Resulullahın muktedir olmadığına, ondan sonrakilerinin güçlerinin hiç yetmemesi lazım gelirdi. İrşad ve salahiyetlerinin devam etmesinin neticesidir ki, İslam on dört asır gün be gün inkişaf etmiş ve etmektedir. Bu durum şüphesiz onun varisleri içinde geçerlidir. Bütün bunlar irşad ve tasarruflarının, ahirete intikallerinden sonra da kemaliyle ve tamamıyla intikal ettiğinin apaçık göstergesidir.
Hatta şu da bir gerçektir ki; vefat eden kişinin ruhu ceset kafesinden kurtulduğu için çok daha müessir ve süratli olmaktadır. Üstadımız Abdullah Baba (ks) Aziz Hz.leri buyurdular ki;
“Dünyada bulunan ruh, kınındaki kılıca benzer. Ölümünden sonra ise cismani alakalardan soyulduğu için kınından çıkmış kılıç gibi olur.”
“Ruhani ve nurani âlemde görevimiz devam etmektedir. Kur’an ve sünnet yoluna uyup ta bize üç ihlâs bir Fatiha gönderen bizi gören veya görmeyen hepsi için Cenabı Zül Celal Hz.lerinden bütün dervişlerimizin günahlarının affı için vaat aldım Elhamdülillah, bütün hastalıklarına da bizi şifacı kıldı.”
Fani bedeni bu âlemi terk etmiş olsa da himmeti ve bizlerin kalplerine nakşetmeye çalıştığı öğretileri ile çizmiş olduğu Tarikat-ı Muhammediye yolunda hizmetlerimize devam ediyoruz Elhamdülillah…
Peygamberi ahlakın temsilcisi olan Üstadımız Abdullah Baba Hz.lerinin vefatının sene-i devriyesinde bu yılda Gazze’deki kardeşlerimize yemek ikramında bulunuyoruz.
Hayatta iken dizinin dibine oturmuş, feyizli sohbetlerinden faydalanmış, O’nun manevi terbiyesinden geçmiş herkes bilir ki fakirlere ikram etmeyi, dara düşmüşlerin elinden tutmayı çok seven Üstadımızın bu hizmetlerimizden razi ve memnun olduğunun bilinci ile daha büyük hizmetler yapmak daha çok muhtaç kardeşimize ulaşmak için yılmadan yorulmadan çalışmaya devam edeceğiz.
Bu hizmetlerde önderimiz her daim Abdullah Baba Hz.leri olacak ve her hizmette adı mutlaka anılacaktır. Maksadımız O’nun öğretilerini ve ismini daha fazla gönle ve akla yazabilmektir.
Rabbimizden niyazımız şudur ki,
Cennet Mekân Abdullah Baba Hz.lerinin o güzel ismi ve yolu kıyamet sabahına kadar baki kalsın. Niyazımıza Rabbimiz şahitliği kâfidir.
Şu an bu yazıyı Üstadım yazıyor olsa idi mutlaka şu cümle ile bitirirdi;
AŞK OLSUN, AŞKINIZ NUR OLSUN, ALLAH HEPİNİZDEN RAZİ OLSUN…