MÜRŞİD-İ KAMİL KİMDİR?
MÜRŞİD-İ KAMİL KİMDİR?

Rabbimiz Zülcelâl ve Tekaddes Hazretleri’ne sonsuz hamd ü senâlar olsun ki bizleri İslâm nimetiyle şereflendirmiş, doğru yolu gösteren rehberler göndermiştir. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz Muhammed Mustafa (sallallâhu aleyhi ve sellem)’e, âline, ashabına ve Onun izinden giden bütün sâlih kullara salât ve selâm olsun.

Mürşid-i Kâmil Kimdir?

Tasavvuf yolunda mürşid-i kâmiller, insanları Allah-ü Teâlâ’ya vuslat ettirmekle vazifeli olan seçkin kullardır. Onlar, Rasulullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimizin hakiki varisleri olup ilim, amel, ahlâk ve edepte Peygamber Efendimizin mirasını taşırlar.

Böyle bir mürşid-i kâmil, yine bir mürşid-i kâmil tarafından yetiştirilir. Bu manevi silsile, kesintisiz bir şekilde Rasulullah (sav) Efendimize kadar ulaşır. Her mürşid, hem zahirî hem de bâtınî olarak icazet (manevi yetki) alır. Bu icazet, mânâ âleminde Peygamber Efendimiz tarafından verilir. Rabbimiz, böyle kullarına “ilm-i ledün” ihsan eder; yani doğrudan kendisinden gelen bir marifet, bir kalbî ilim nasip eder.

“Ona katımızdan bir ilim öğretmiştik.” (Kehf Sûresi, 18/65)

Rasulullahın Varisleri

Mürşid-i kâmiller, her yönüyle Rasulullah (sav) Efendimizin varisidirler. Efendimiz bu hususta şöyle buyurmuştur:

“Âlimler yeryüzünün meşaleleridir; peygamberlerin halifeleri, Benim ve benden önceki peygamberlerin varisleridir.” (Ramûzü’l-Ehâdîs, no: 1044)

Bu zâtların varlığı, yeryüzüne rahmettir. Onlar görüldüklerinde gönüllerde Allah hatıra gelir. Nitekim hadiste şöyle buyrulur:

“Onlar öyle kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah hatıra gelir.” (Taberî, Tefsîr, c.10, s.128)

Bu hâlin sebebi, onların gönüllerinin nurlanmış olmasıdır. Ramûzü’l-Ehâdîs’te şöyle buyurulur:

“Allah Azze ve Celle bir kulunu hilafete, yani Nebîler Nebîsi’nin (s.a.v.) varisliğine ehil kılarsa, yedi kudretiyle onun alnını mesh eder. Böyle bir kimseyi gören herkes sever.” (Ramûzü’l-Ehâdîs, no: 1383)

{Nâsiye: Alındaki saçın başladığı cephe, perçem anlamına gelir.}

 Fenâfillâh Makamı ve İlâhî Yakınlık

Mürşid-i kâmiller, fenâfillâh makamına ulaşmışlardır. Yani benlikten sıyrılıp tamamen Allah’ta fani olmuşlardır. Bu hâle ulaşan kimse, her işinde Allah’ın rızasına yönelir. Kendi arzusunu değil, Hakk’ın muradını gözetir.

Rabbimiz, bir kutsi hadiste bu makamı şöyle bildirir:

“Ben kulumu sevince onun işiten kulağı, gören gözü, konuşan dili, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. O Benimle işitir. Benimle görür. Benimle konuşur. Benimle tutar. Benimle yürür.” (Buhârî, Rikâk, 38)

İşte bu hâl, akılların ötesinde, ilâhî bir yakınlık hâlidir. Mürşid-i kâmiller, bu yakınlığın feyziyle ümmete rahmet olurlar. Nefisleri terbiye eder, gönülleri diriltir, insanları Allah’a ulaştırırlar.

Mürşid-i kâmiller, Allah’ın kullarına olan büyük bir lütfudur. Onlar olmadan tasavvuf yolu mürşitsiz deniz gibidir; yönsüz, pusulasız ve tehlikelidir. Onların irşadıyla insan, nefsinin karanlığından kurtulur, kalbinde ilahî nur parlar.

Üstadımız Abdullah Baba (ks) Hazretlerinin buyurduğu gibi:

“Mürşitsiz insan, pusulasız gemiye benzer. Fırtına çıkar, yönünü bulamaz. Ama mürşidi olan, Hakk’a giden yolu şaşırmaz.”

Rabbimiz bizleri, mürşid-i kâmillerin terbiyesinde edep ve teslimiyet üzere eylesin. Onların izinden gitmeyi, hakiki vuslata ermeyi cümlemize nasip ve müyesser eylesin. Âmin.

Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK kapsamında toplanıp işlenir. Detaylı bilgi almak için Veri Politikamızı / Aydınlatma Metnimizi inceleyebilirsiniz. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.