Sayfa Yükleniyor

DoÄŸumu

Ä°slam âleminin ve tasavvuf yolunun müstesna bir ferdi, ilim, irfan, edep, tevazu, aÅŸk ve vecd hali ile Ä°slam’ın rahmet kapılarını insanlığa açan, Kadir-i, Rufai, Bedevi, Dussûki, Åžazeli,NakÅŸibendî, Bayram-i, BektaÅŸ-i, Mevlevi Üstadı Hadim-ül Fukara NevÅŸehirli Abdullah Gürbüz (ks) Hazretleri 5 Nisan 1933, Hicri Zilhiccenin 9’u 1351 yılında NevÅŸehir ilinin Herikli Mahallesinde dünyayı ÅŸereflendirmiÅŸtir.

Abdullah Gürbüz (ks) Hz.lerinin Lakapları, Mahlasları

Adı Abdullah, soyadı Gürbüz’dür. Hadim-ül Fukara (fakirlerin hizmetçisi) ve Baba lakabı ile anılır. Hadim-ül Fukara (Fakirlerin Hizmetçisi) mahlasını alması O’nun Peygamber (sav) Efendimize baÄŸlılığından gelmektedir.

Abdullah Baba (ks) bu konuyla ilgili şunları anlatmıştır:

Peygamber (sav) Hz.leri, iman ehli olan fakirlere hizmet ederdi. Onların davetlerine icabet eder, ikramlarını geri çevirmez, onlarla sohbet etmekten zevk alırdı. Bir gün Peygamber (sav) Efendimiz sahabelerine bir ikram sırasında hizmette bulunurken, uzaklardan gelen bir atlı yanlarına yaklaÅŸarak, ÅŸöyle dedi: 

─ Bu Kavmin Efendisi kim? O’nu arıyorum.

Efendimiz (sav) bu soruya, o anda sahabelerine hizmet etmekte olduÄŸundan, asırlar boyunca yankılanacak ve aynı zamanda atlı adama cevap niteliÄŸi taşıyan ÅŸu sözlerle mukabele etti:

─ Bir kavmin Efendisi, ona hizmet edendir.

Kendisine Risalet verildiÄŸi ilk dönemlerde Efendimiz(sav)’e iman eden kiÅŸilerin yaşı onbeÅŸ ve yirmibeÅŸ arasındaki gençlerden olup hepsi de fakir insanlardı. Onlarla oturur, sohbet eder; dertleri ile dertlenirdi. 

Enes bin Malik (ra) Hz.leri, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem`in: 

“EÄŸer ben bir koyun paçası ziyafetine çağırılsam, muhakkak icabet ederdim. Yine bana bir paça hediye edilse, onu da muhakkak kabul ederdim” (Buhari) buyurduÄŸunu rivayet etmiÅŸtir. 

Yine Enes Bin Malik (ra) Hz.lerinden naklen Rasulullah (sav) in ÅŸöyle buyurduÄŸunu anlattı;

“Herkesin bir sanatı vardır. Benim sanatım da fakirlik ve cihattır. Bunları seven, beni sevmiÅŸ olur. Bunlara buÄŸz eden bana buÄŸz etmiÅŸ olur” (Buhari).

Müslüman’a yakışan, kendisi zengin olsa dahi, fakirlik hallerini ve fakirleri sevmektir. Çünkü fakirleri sevmek Rasulullah’ı sevmektir.

Nitekim Allah-ü Teâla Hz.leri Rasulüne;

“Sabah akÅŸam Rablerine, sırf O’nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte sabret” (Kehf /28) buyurmuÅŸlardır.

Bunun daha açık tefsiri ÅŸudur;

“Nefislerini ibadet için tutanlarla beraber sen de tut”. Bu ayeti kerimenin nüzul sebebi ÅŸöyle anlatıldı:

Uyeyne b. Hasen Fezari, bir gün Rasullulah’ın huzuruna geldi. Bu zât kavminin reisi idi. Bu sırada Rasulullah (sav)’ın huzurunda ashabın fakirlerinden Selman Farisi, Suheyb b. Sinan Rumi, Bilal b. Hemmame HabeÅŸi ve diÄŸerleri vardı Eski elbiseler giymiÅŸlerdi. O elbiseler içinde terliyorlardı.

Uyeyne, Rasullulah’a ÅŸöyle dedi:

“Bizim ÅŸerefimiz var. Sana geleceÄŸimiz zaman, bunları buradan çıkar. Bunların durumu bizi üzmektedir. Bizim için ayrı bir meclis kur.”

Allah-ü Teâlâ, onları meclisten çıkarmayı nehyetti. Ayet-i kerime nazil oldu;

“Nefsini, ÅŸu kimselerle tut: Onlar akÅŸam sabah Rablerine dua eder, O’nun rızasını dilerler. Dünya ziynetini dileyip, gözlerini onlardan ayırma. Sonra kalbini zikrimden aldığım kimseye itaat etme. Çünkü o hevai arzusuna uymuÅŸtur. Onun iÅŸi, boÅŸa gitmiÅŸtir.”(Kehf /28)

Bu hadiseden sonra Peygamber (sav) Hz.leri o kiÅŸiye dönüp;

“El-Fakru Fahri” (Fakirlik benim iftiharımdır)diyerek övünmüÅŸtür. 

Rasulullah (sav)’in ÅŸu ÅŸekilde dua ettiÄŸi rivayet olunur:

“Allah’ım beni fakir olarak öldür, zengin olarak deÄŸil. Ve beni kıyamet günü fakirlerle beraber haÅŸret !”(Kütüb-ü Sitte)

Sahabeden Abdullah b. Ömer, Rasulullah (sav)’in ÅŸöyle buyurduÄŸunu anlatır;

“Halkın, Allah’a en sevgilileri fakirlerdir. Çünkü Allah’ın en çok sevdikleri, peygamberler olduÄŸu halde onları da fakirlerden eyledi.”

Bizde;

Hz. Muhammed (sav) in yolunda fakirlerin hizmetçisiyiz. Yani, “Hadim-ül Fukarayız” buyurdular.

Baba lakabı ise, Peygamber Efendimiz (sav)’in:

“Ben size ancak baba yerindeyim, size gerekenleri öÄŸretirim” (Davud) buyurduÄŸu gibi,MürÅŸid-i Kamil zâtlar da peygamber varisi olmaları sebebi ile bütün insanları evlatları görerek onları kurtarmaya çalışmasından, maddi ve manevi sıkıntılarına çare bulmasından, onlara ÅŸefkatli yaklaÅŸmalarından, affedici özelliklerinden, yumuÅŸak davranmalarından dolayı “baba” lakabı almışlardır. 

Allah-ü Teâlâ Hz.leri;

“Allah’ın rahmetinden dolayı Ey Muhammed, sen onlara karşı yumuÅŸak davrandın. EÄŸer kaba ve katı kalpli olsaydın, ÅŸüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onlara maÄŸfiret dile. Ä°ÅŸ hakkında onlara danış, fakat karar verdin mi Allah’a güven, doÄŸrusu Allah güvenenleri sever.” (Al-i Ä°mran /159) buyruÄŸu ile insanlara yaklaÅŸan Peygamber (sav) Efendimiz gibi, onun varisi olan MürÅŸid-i Kamiller de aynı ÅŸekilde muamele ederler. 

Abdullah Baba (ks) bir sohbetinde;

“Baba” hitabı, sevgiden ileri gelir. Ä°nsan babasına sevgi duyar, baÄŸlanır. Öz babasına baÄŸlandığı gibi… Öz babası onun bu dünyada yiyeceÄŸini, içeceÄŸini ve korunmasını saÄŸlar. EvlendiÄŸi kızın babası da dinen babasıdır. (Bu ayetle sabittir.) 

Bir de ilim öÄŸrendiÄŸi kiÅŸi babası gibidir. Herkese “Baba” unvanı verilmez. Kimisi ÅŸeyh, kimisi mürÅŸid, kimisi Efendi diye adlandırılır. Bizim babalığımız yani “Manevi Babalık” baÅŸkadır. Evladım! Manen daraldığınızda “Baba” diye himmet isterseniz; tesiri daha çabuk olur. Zira bize maneviyatta “BABA” lakabı verilmiÅŸtir. 

DerviÅŸlerimizden Peygamber Efendimizi rüyasında görenlere, Peygamber Efendimiz:

“Manevi Babanız Abdullah Efendi’dir”, demiÅŸtir.

Ayrıca Rasulullah (sav) Hz.leri kölesi Zeyd’e;

“Bu benim manevi evladımdır”, demiÅŸtir. Yani manevi evlatlık ve manevi babalığı Resulullah (sav) Efendimiz de tasvip etmiÅŸtir.

MeÅŸayıh-ı Kiram’dan “Baba” lakabı ile tanınan Somuncu Baba, Kuddusi Baba, Ä°rÅŸad-i Baba, Bilal Baba, Baba Semmasi Hz.leri gibi daha pek çok mübarek zâtlar vardır.

 Nesebi – Soyu

 Abdullah Baba’nın (ks) anne tarafından soyu dört koldan gelmektedir. Mübarek valideleri Feride Hanım ve onun annesi, onun da annesi, Hz. Hasan Efendimizin soyundan gelmiÅŸtir. Anne tarafından dedesi de Hz. Hüseyin Efendimizin soyundan gelmiÅŸtir. Üstadımızın güzel nesebi hem Hz. Hasan hem de Hz. Hüseyin Efendimizin soyundan geldiÄŸi için; aynı zamanda Ebu’l Alemeyn (çift sancaklı) diyerek de anılır. Bu iki ÅŸecerenin bir araya geliÅŸi ÅŸöyle olmuÅŸtur;

Efendi Hazretlerinin anne tarafından dedesi olan zât bir müddet BaÄŸdat’ta ikamet etmiÅŸ. Daha sonra BaÄŸdat’tan Kayseri’nin BaÅŸ Köyüne, oradan da NiÄŸde Sofular’a ve nihayetinde Nenezik Köyüne yerleÅŸmiÅŸler. Burada Abdullah Gürbüz (ks) Hazretleri’nin muhterem valideleri Feride Hanımın Hz. Hasan Efendimizin soyundan gelen ninesi ile Hz. Hüseyin Efendimizin soyundan gelen dedesi bu ÅŸecerelerini birleÅŸtirerek orada evlenmiÅŸlerdir.

Yani Efendi Hazretlerinin annesinin dedesi ve ninesin de hem seyyidlik, hem de ÅŸeriflik bulunmaktadır. Zira eskiden seyyidlik ÅŸeceresi olurdu. Bu ÅŸeceresi olan kadın evleneceÄŸi erkekte de bu ÅŸecereyi arar ve bu ÅŸekilde iki ÅŸecere birleÅŸir. Rasulullah (sav) Efendimiz’in nuru ziyade olurdu. Ancak, daha sonraları bu ÅŸecerelere gerekli ihtimam ve titizlik gösterilmediÄŸi için dikkat edilmez oldu. 

Baba tarafı ise; Türkistan tarafından gelmiÅŸlerdir. Babasının babası yani dedesi yedi kardeÅŸ olup, oldukça zengin, dört katar develeri olan bir aile idiler. Türkistan’dan Anadolu’ya gelme kararı verirler ve ilk olarak Van iline yerleÅŸirler. Oradan Erzurum’a ve daha sonra Kayseri’ye gelirler. Fakat bu hicretleri sırasında ilahi hikmet gereÄŸi, her kaldıkları ilde bir kardeÅŸleri vefat eder. Böylece bir erkek ve bir kız kardeÅŸ kalmışlar ve onlar da NevÅŸehir’in GülÅŸehir ilçesine yerleÅŸmiÅŸlerdir. Maddi durumları oldukça iyi olduÄŸu için, Osmanlı Devleti kendilerine o yörede bir köy tahsis etmiÅŸtir. Onlar da köyün ismini develeri çok olduÄŸu için, “Cemel” koyarlar. (Deveciler Köyü anlamındadır.) 

Abdullah Baba’nın dedesi, Hacı Mehmet Mertler uÅŸağı Ahmet Dede, halk tarafından sevilen, saygı duyulan, deÄŸerli bir insandı. Gücü ve kuvveti ile de o yörede nam salmış bir zât idi. Kendisi Balkan Harbine katılmış ve o savaÅŸta ÅŸehit düÅŸmüÅŸtür. 

KeÅŸif yolundan bildirildiÄŸine göre, Abdullah Baba (ks) Hz.leri, Emir Sultan Hazretlerinin ve Ahmet Yesevi Hz.lerinin kendisini maneviyatta “torunum” diye sevdiklerini bize nakletmiÅŸtir.

 Anne ve Babası

 Abdullah Gürbüz (ks) Hazretlerinin babası NevÅŸehir eÅŸrafından (GübbasanoÄŸulları) lakabıyla tanınan Mahmut Efendi’dir. NevÅŸehir’de saygın, hatırı sayılır esnaflardan biri idi. Muhterem valideleri ise; Allah yolunda mücadele eden takva, edep ve güzel ahlakı ile örnek olan, insanlara nasihat eden, cenaze yıkayan, kadınlara sohbet veren, aynı zamanda tasavvuf yolunda Çekiçlerli Hacı Ahmet Baba ismindeki zâtın NevÅŸehir zakiri olarak hizmet eden mümine bir annemizdir. Mahmut Efendi ve Feride hanımın dört erkek, bir kız, beÅŸ evlatları dünyaya gelmiÅŸtir.

Mahmut Efendi ve Feride annemizin bu çocukları arasında Abdullah Baba’nın her yönden farklılığı daha doÄŸumundan itibaren kendini göstermeye baÅŸlar. Öyle ki dünyaya geliÅŸinden itibaren altı ay kadar bir süre, sürekli, aÄŸlar. Henüz altı aylık bir çocuÄŸun sürekli aÄŸlamasından korkarak doktora götürürler. Doktorlar da bir çare bulamaz. Zira çocukta en ufak bir rahatsızlık, vücudunda bir hastalık yoktur. Dünyalar güzeli nur yumağı, sabi bir yavru acaba neden bu ÅŸekilde aÄŸlıyor?... Bu olaydan birkaç gün sonra bir meczup zât evlerinin kapısını çalar:

─ Siz bu çocuÄŸun neden aÄŸladığını biliyor musunuz? diye sorar 

Onlar da bilmediklerini ve bundan dolayı çok üzüldüklerini, doktorların dahi bir çare bulamadığını ifade ederler.

O Meczup zât onlara ÅŸu cevabı verir;

─ Sizin evladınız hak katında pek kıymetli bir kiÅŸi olacak! Bu sabi yavrunun aÄŸlaması ümmeti Muhammed içindir! Siz onu anlayamazsınız! EÄŸer aÄŸlamasının kesilmesini istiyorsanız; bu çocuÄŸu kabristana götürün, aÄŸlaması kesilir.

Anne ve babası biraz ÅŸaşırır fakat baÅŸka bir çare kalmadığı için kabristana götürürler. Nihayetinde o meczup zâtın söylediÄŸi gibi olur ve aÄŸlaması kesilir.

Yine Abdullah Baba (ks), henüz sekiz aylık iken ağır ÅŸekilde ateÅŸlenip, hastalanmıştır. O dönemde ÅŸimdi ki gibi doktor bulmak kolay olmadığı için, kendisini orada tanınmış takva sahibi, âlim bir hoca Efendiye götürürler. Hoca Efendi çocuÄŸu görünce anne ve babasına:

─ Bu çocuÄŸu iyi muhafaza edin. Herkese pek göstermeyin. Nazar deÄŸebilir. Zira bu çocuk ileride çok maneviyatlı bir kimse olacak. Hatta kendisi vefat edeceÄŸi zamanı önceden söyleyecek, der.

Bu yaÅŸanan hadiseden sonra annesi, oÄŸlunun incinmesine ve üzülmesine sebebiyet verecek durumlara karşı daha dikkat eder olmuÅŸtur.

Yine bir gün Muhterem valideleri Feride Hanım rüyasında geniÅŸ bir yol görür. Bu gördüÄŸü yolun sonu Mekke’ye çıkar. Yolun sağına ve soluna fidanlar dikerek o yolda yürürken, vakit ikindiyi geçmiÅŸ akÅŸama yaklaÅŸmıştır. Kendi kendine ÅŸöyle düÅŸünür;

“Åžimdi, yanıma Ahmet’i çağırsam o çalışıyordur. Âdem’i çağırsam onun da yaşı daha çok küçük, bana yardımı olmaz. En iyisi Abdullah’ı yanıma çağırayım da fidanları o diksin” der ve Abdullah Baba, annesinin elinden fidanları alır, yolun sağına ve soluna dikerek Mekke’ye doÄŸru ilerler. GördüÄŸü bu rüyadan çok etkilenir. Üstadı Çekiçlerli Ahmet Efendiye bu rüyayı anlatır. 

O zât Feride Hanıma,

─ Evladım! Rüyan; oÄŸlun Abdullah’ın ileride, insanları irÅŸat eden, insanları hak yola çağıran büyük bir zât olacağına iÅŸaret ediyor. Allah mübarek etsin, der.

Ve Feride Hanım’ın bundan sonra oÄŸlu Abdullah’a ilgi ve alakası daha da artmış, hem de ona bir zarar gelmesinden, nazar deÄŸmesinden çekinir hale gelmiÅŸtir.

Allah-u Teâlâ Hazretlerinin bazı dostları da vardır ki, bu zâtlar daha çocuk yaÅŸta bazı farklılıkları meydana gelmiÅŸtir. Bu zâtların en başında elbette Peygamberler gelmektedir. Örnek verecek olur isek, Yahya (as) hakkında Cenab-ı Zülcelâl Hz.leri Ayeti kerimesinde ÅŸöyle buyuruyor:

“Ey Yahya, Kitabı kuvvetle tut! (dedik.). Ve daha çocukken ona hikmet verdik. Hem de katımızdan yumuÅŸak bir kalplilik ve bir temizlik verdik ona. O, çok takva sahibi biri idi” (Meryem /12,13) buyrulmaktadır.

Yine bir baÅŸka ayet-i kerime’de Ä°sa (as) hakkında Allah(cc);

“O; ‘Haberiniz olsun ben Allah'ın kuluyum, O, bana bir kitap verdi ve beni bir peygamber yaptı. Beni her nerede olursam mübarek kıldı ve hayatta kaldığım müddetçe bana namazı ve zekâtı tavsiye buyurdu’ ” (Meryem /30,31) buyurmuÅŸtur.

Peygamber (sav) Efendimizin de daha henüz çocuk yaÅŸta iken yaÅŸamış olduÄŸu hadise yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de ÅŸöyle açıklanmaktadır:

“Ey Muhammed! Senin gönlünü açmadık mı?”(Ä°nÅŸirah /1,8)

Allah-ü Teâlâ Hz.leri göndermiÅŸ olduÄŸu Peygamberlerine, çocuk yaÅŸta iken bahÅŸetmiÅŸ olduÄŸu bu gibi özellikleri Kur’an-ı Kerim’de bizlere haber vermiÅŸtir.

Üstadımız Abdullah Baba (ks) Aziz Hz.leri bir sohbetinde ÅŸöyle buyurdular:

Allah-ü Teâlâ Hz.lerinin iki çeÅŸit evliyası vardır. 

Biri; Allah-ü Teâlâ’yı seven evliyadır. Bu zâtlar belli bir yaÅŸa kadar bir takım hatalar, günahlar iÅŸlerler ve daha sonra yaptıklarına nedamet duyarak tövbe ederler. Nefsi ile çetin mücadelelere girerek Allah’a dostluk kapısını açarlar. Tasavvuf yolunda büyük hizmetleri olan BiÅŸri Hafi Hz.leri, Habib-i Acemi Hz.leri gibi, mübarek zâtlar bu zümredendir.DiÄŸer bir evliya zümresi ise Allah’ın sevdikleridir. 

Bu zâtlar ise daha doÄŸduklarından itibaren ilahi muhafaza altındadır. Günah-ı kebairden uzak, yalnız Allah-ü Teâlâ Hz.lerine layık bir kul olabilme mücadelesine çocukluÄŸundan itibaren baÅŸlayan kimselerdir. Böylesi zâtların çocukluk dönemlerinde pek çok harikuladelikler zuhur eder. Cenab-ı Hak, o kulunu, insanlara irÅŸad için gönderdiÄŸini daha küçük yaÅŸlarda insanların kalbine ilham eder. 

Pirimiz Abdülkadir Geylani Hz.leri, Pirimiz Mevlana Celaleddin-i Rumi Hz.leri ve daha nice evliya-ı kiram bu zümredendir.

Üstadımız Abdullah Baba (ks) Hz.leri Allah’ın sevdikleri zümresine dâhil olan örnek bir ÅŸahsiyettir. Ve ileride insanları irÅŸad ve terbiye edeceÄŸi, o dönemde ki Allah Dostu zâtlar tarafından, müÅŸahede edilmiÅŸ ve haber verilmiÅŸtir. 

Peygamber(sav) Efendimiz döneminde de yaşı küçük olmasına raÄŸmen etrafındakilerden farklı özelliklere ve kemale sahip Itap b. Üseyd ve Üsame b. Zeyd’ gibi bazı genç sahabeleri yaÅŸlı sahabelerine tercih etmiÅŸtir. Bu, Allah’ın bazı kullarına ezelde bahÅŸettiÄŸi lütfu ilahiyedir 

Hz Ömer (ra) ise hilafet yıllarında Ä°bn-i Abbas’ı hepsinden önde tutar, büyük iÅŸler üzerine onunla müÅŸavere ederdi.

Zahirde sultana nasıl itaat gerekli ise, batında ki “Emir”e de itaat öyle gereklidir. Ä°ster yaÅŸlı olsun ister genç. Åžu da vardır ki, kırka varmayınca tam neÅŸe hâsıl olmaz. Fakat Türk dilinde ÅŸu deyim meÅŸhurdur: “Gün DoÄŸuÅŸundan Bellidir”. Ä°lim ve hikmet, kimde varsa bellidir. Ve “Hikmet müminin yitiÄŸidir; bulduÄŸu yerde alır” Hadis-i Åžerifi gereÄŸince ondan istifade etmelidir.

Pirimiz Gavs-ül Azam Abdulkadir-i Geylani (ks) Hazretleri, daha henüz dokuz yaÅŸlarında iken manen haberdar edilmiÅŸ ve o yaÅŸtan sonra Allah ve Resulünün sevgisini aramaya baÅŸlamıştır. 

Ä°slam Âleminin müstesna büyüklerinden Pirimiz Mevlâna Celaleddin-i Rumi (ks) Hz.leri’nin de daha çocuk yaÅŸta iken pek çok rüyaları ve halleri zuhur etmiÅŸ, babası Sultan-ül Ulema Bahaddin-i Veled Hazretleri’nin övgüsüne mahzar olmuÅŸtur. Hatta devrin büyük mutasavvıfı ve âlimi Feridüddin-i Attar Hazretleri de onun ileride çok büyük bir irÅŸatçı olacağını müjdelemiÅŸtir.

Bazı Arap, Acem ve Rumeli ÅŸeyhlerinin daha çocukluk çaÄŸlarında iken manevi hallerle karşılaÅŸmaları tam ve kâmil istidada sahip oldukları içindir. Sehl b. Abdullah Tüsteri ve benzeri zâtları sayabiliriz. Gençlik çağında iken bu hali yaÅŸayan çok olmuÅŸtur. Bu gibi zâtlar Ä°sa (as), Yahya (as) ve Yusuf (as) Peygamber meÅŸrebindendir. 

Bu örneklerden de anlaşılacağı gibi, Allah-u Teâlâ Hazretlerinin bazı dostları daha çocuk yaÅŸta olmalarına raÄŸmen, her hal ve hareketlerini Hakkın rızasına uygun yaÅŸamaya çalışmışlar, asla Allah’ın (cc) razı olmadığı amelleri iÅŸlememiÅŸlerdir. 

Cenab-ı Zülcelal Hazretleri, peygamberlerine ihsan etmiÅŸ olduÄŸu güzelliklerin bir benzerini onların varisi olan MürÅŸid-i Kamil zâtlara da bahÅŸetmiÅŸtir. 

Allah-u Teâlâ Hz.leri Kur’an- Kerim’de ÅŸöyle buyurmuÅŸtur;

“Daha çocukken, O’na hikmet katımızdan kalp yumuÅŸaklığı ve safiyet verdik” (Meryem /12,13) buyurmaktadır.

Allah-u Teâlâ Hazretlerinin her dönemde kullarını irÅŸat için böyle seçilmiÅŸ zâtları bulunmaktadır. 

Abdullah Gürbüz (ks) Hazretlerinin de, daha çocuk yaÅŸlarda iken, pek çok harikulade halleri ve rüyaları cereyan etmiÅŸ. Allah-u Teâlâ Hazretlerine kul olmanın en büyük saadet olduÄŸunu anlamış ve o yaÅŸlarda, Allah-u Teâlâ Hazretlerine kul olmanın mücadelesini vermiÅŸ, bunun yanında da elinden geldiÄŸi kadar insanlara yardımcı olmaya çalışmıştır.