KONULAR
Mevlid Kandili
Mevlid Kandili, beşeriyetin, en kutlu doğuma şahitlik ettiği mübarek bir gündür.
Kur’an-ı Kerim’de Yüce Rabbimiz,
Ey peygamber! Biz Seni hem bir şahit, hem bir müjdeci, hem bir uyarıcı olarak gönderdik. Ve hem de izniyle Allah'a bir davetçi ve nurlar saçan bir kandil (olarak gönderdik).” [1] Buyurmaktadır.
Bütün kâinatın varlık sebebi, âlemlere rahmet olarak gönderilen Hâtemü'l Enbiyâ Muhammed Mustafa (sav) Efendimizin dünyaya teşriflerinin yıldönümü olan Mevlid Kandilini sevinçle, neşeyle yâd etmenin mutluluğunu yaşamaktayız.
Bugün, insanlığın en kurak, en makûs dönemlerinden birinin daha sona ermeye yüz tuttuğu gündür. Bugün, Âdemoğlunun efkârını kaplayan küfür ve cehalet bulutlarının bir kez daha dağılmaya mahkûm olduğu gündür. Bugün, yerlerin ve göklerin Muhammedî nura gark olduğu gündür. Bu gün Yüce Allah’ın Sen olmasaydın, hiçbir şeyi yaratmazdım!" hitabında bulunduğu Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın doğum günüdür.
Bir çok İslam alimi “Rasulullah Efendimizin doğduğu gece, bin aydan hayırlı olduğu Kur’an-ı Kerim ile sabit olan Kadir gecesinden daha eftaldir.” Demişlerdir.
Cennet Mekan Abdullah Babamıza bunun hikmetini sorduğumuzda;
“Mevlid gecesi Rasulullah (sav) Efendimizin dünyayı teşrif gecesidir, Kadir gecesi ise O’nun şerefine verilmiştir. Rasulullaha verilen Kur’an-ı Kerîm sebebiyle şeref kazanan Kadir gecesi elbette Kur’an-ı Kerîm’in kendisine indirildiği zatın doğum gecesi kadar efdal olamaz.
“(Ey Muhammed!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” [2] ayeti kerimesinin tecellisi "Levlâke levlâke Lema halaktül-eflâk” diyor Allah,Habibi sevgilisine;
- Ya Habibim! Eğer Ben, seni yaratmasaydım mükevvenatı yaratmazdım.” … Peygamber Efendimiz olmasaydı, ne dünya olacaktı, ne bu alem…” buyurmuşlardır.
Allah-ü Zülcelâl Hazretleri Ehadiyet mertebesinde gizli bir hazine iken; rahmetinin cemâlini, kudretinin kemâlini, azâmet ve celâlini beşeriyete göstermeyi irade buyurunca;
“Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek istedim, mahlûkatı yarattım” buyurdu.
İşte bu yaradılışın mayası, çekirdeği, özü, ilk yarattığı, “Nuru Muhammed’dir.” Allah-u Teâlâ nurunu yarattı, o nurdan mükevvenatı donattı. O nur mükevvenatın mayası oluyor. Yani mükevvenatın aslı, Allah-ü Teâlâ'nın nurudur. Nitekim ayeti kerimede:
“Allah göklerin ve yerin nurudur.” [3] buyruluyor. Diğer bir ayeti kerimede Peygamber Efendimizin vasfından bahsederken ise; orada, “Nurlar Saçan” ifadesini kullanarak bu hakikati dile getirmiştir.
“Ey peygamber! Biz Seni hem bir şahit, hem bir müjdeci, hem bir uyarıcı olarak gönderdik. Ve hem de izniyle Allah'a bir davetçi ve nurlar saçan bir kandil (olarak gönderdik).” [4]
Bu ayetin doğrultusunda Cenab-ı Peygamber Aleyhissalatüvesselam hadisi şeriflerinde;
"Ben Âdem yaratılmazdan on dört bin sene önce, Aziz ve Celil olan Rabbimin yanında nur olarak mevcuttum." [5] buyurmuşlardır.
Muhittin el Arabi hazretleri Fusûsu'l-Hikem adlı eserinde:
Peygamber Efendimiz (Sav): “Ben nebî/peygamber iken, Adem ruh ile ceset arasında bulunuyordu.” buyurmuşlardır.
Adem atamız yaratılıştan başlayıp yaşadıklarını Şit (as)'a anlatırken; arş üzerinde “Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah” yazısını gördüm ve Hz. Muhammed hürmetine affedildim deyince;
Şit (as); Peki, babacığım hanginiz daha kıymetlisiniz? Diye sorar;
Adem (as) cevap vermez, sukut eder. Şit (as) tekrar sorar ve bu anda Cebrail (as) gelerek;
“Ya Adem! Allahu Teâla Zülcelal hazretlerinin sana selamı var. Her şeyi senin için yarattım, seni ise o seçilmiş için! Cenneti O’nunla ve O’nun ümmetiyle dolduracağım. Kendisine Arap dili ile Kur’an-ı Kerim indireceğim. Bu kitabın emir ve hükümleri, hiç değişmeyerek dünyanın sonuna kadar devam edecektir. Bu peygamber, benim en sevgili kulumdur. İyiliği her insana ulaşacaktır. O’na uyanlar seçkin kullarımdan olur. Büyük şefaat sahibidir. İsmi yeryüzünde “Muhammed” göklerde “Ahmed”dir. O’nu dünyanın sonuna yakın göndereceğim. Hiç bir Peygamber O’ndan üstün olmadığı gibi, hiç bir ümmet de O’nun ümmetinin sayısına varamayacaktır. Ümmeti abdestli gezer. Öyle ki bunların yerdeki nurları yıldızların gökteki aydınlığı gibidir.”
Adem (as) evlatlarına dönerek;
“Ben dahi o ahir zaman Peygamberi Hz Muhammed Mustafa’nın varlığından var oldum. Yaratılmışların en kıymetlisi ahir zaman peygamberi Ahmed Muhammed Mustafa’dır.” buyurmuştur.
Aşk eri Mevlana Hz.leri Peygamber Efendimizin (sav) aşığı olduğunu ve O’nun yolunda toz ve toprak olmanın şerefiyle yaşadığını her fırsatta açıklar, “Sen olmasaydın, biz olmazdık,” sözleri ile bu hislerini ifade ederdi.
Cennet Mekan Abdullah Baba (ks) Hz.leri; Koskoca Âlemlerin Efendisi Peygamberimiz Resulallah (sav) Hz.leri dünyaya teşrif etmiş, bu gün kutlanmaz mı? O Âlemlerin Efendisi yâd edilmez mi? Düğün bayram ederek kutlarız. Peygamber Efendimizin şefaatine mazhar olmak, onun ümmeti olmanın bir nişanesi olarak kutlarız.
Bazıları bu mübarek günü kutlamaya karşı çıkarlar. Sahabeyi Kiram Hazeratı olsun, tabiin, tebe-i tabiin Efendilerimizde Peygamber Efendimizin doğumuna çok hürmet ederlerdi. Bugünü kutlar, ikramlar ederlerdi.
İnsanlar, Peygamber (sav) Efendimizi tanımıyorlar, bilmiyorlar; ‘O da bir beşerdir’, diyorlar. Evet, O da beşerdi. Ancak O “Hayru’l Beşer”di. Cenab-ı Zülcelâl Hazretleri hiçbir enbiyasına, hiçbir evliyasına, melaikeyi kiramına ve insanlara, O’na vermiş olduğu değer ve kıymeti vermemiştir. Her şeyi O’na hizmetçi eylemiştir. Ayetinde; “Ona sâlatü selam getirin.” [6] buyurmuştur. Onun için, Efendimizi (sav) seven sultan olur; sevmeyen ise zelil olur. Rasulullah (sav) Efendimiz sevilmedikçe, Allah-ü Teâlâ Hazretleri sevilemez.
Efendiler Efendisine (sav) her fırsatta salât ve selam getirmemiz O’na karşı vefamızın gereğidir. Çünkü salât-u selamlarla O’nu her anışımız, hem O’nun peygamberliğini bir tebrik, hem getirdiği ebedi saadet müjdesine karşı bir teşekkür ve hem de bildirdiği fermanlara itaatimizi ve biatımızı yenilememiz manasına gelmektedir. Efendiler Efendisine salâtü selâm okumakla, ahdimizi yenilemiş, ümmeti arasına bizi de dâhil etmesi isteği ile kendisine müracaat etmiş oluyoruz. “Seni andık, Seni düşündük; Allah-ü Teâlâ’ya Senin kadrini yüceltmesi için dua ve dilekte bulunduk” demiş ve “Dâhilek ya Rasulallah / Bizi de nurlu halkana al ey Allah’ın Rasulü!” talebimizi tekrar ederek O’nun engin şefkat ve şefaatine sığınmış oluyoruz. Salâtü selama Efendimizden daha çok biz muhtaç bulunuyoruz.
Her Müslüman en azından “Âllâhümme salli alâ seyyidina Muhammed – Allâh’ım rahmet ve bereketin Efendimiz Hazreti Muhammed’in üzerine olsun” diyerek salât getirmek mecburiyetindedir. Efendimiz, “Yanında Benim adım anılıp da Bana salât getirmeyen kişinin burnu sürtülsün, hakarete uğrasın.” buyurmuştur.
Kâinatın Efendisine her şeyinizi feda edin, bütün Sünnet-i Seniyyesi ile amel edin. Yürüyüşünüzde O’nun iffet ve nezaketini, yüzünüzde O’nun tebessümünü ve başınızda da O’na ümmet olmanın, şeref tacını taşıyın.
Resulü Kibriya’nın o güzel ahlakı ile tezyin olun (süslenin), bütün yaşantınızı O’na uydurun, bütün insanları o güzeller güzeline, o saadet sultanına uymaya çağırın. İki âlemde de kurtuluş; O’nun yol ve izindedir. Sadece ve sadece Allah (cc) ve Resulü’ne (sav) yakın olmak, rızayı İlahi’ye erişmek için tüm gücünüzle çalışın.
Evladım biz ümmi olduğumuz halde Peygamber (sav) Efendimizin hiçbir sünneti seniyyesini bırakmadık. Rasulullah (sav) Efendimizin sünnetini bırakmadığımız için, Cenab-ı Zülcelal Hazretleri de lütfu İlahisini verdi.
Şayet veliler, bir güzellik elde etmişlerse, Peygamberimize bağlılıkları sayesinde olmuştur. Mevlana’mız buyurdular ki;
“Gel ey gönül! Hakikî bayram, Cenab-ı Muhammed'e (sav) vuslattır. Çünkü cihanın aydınlığı, O mübarek varlığın cemalinin nurundandır. O olmasaydı, biz olmazdık!”
“Ben Allah’tan gökler genişliğinde bir ağız isterim ki, o ağızla meleklerin bile vasfını tasvirden aciz oldukları Cenâb-ı Mustafa’yı öveyim, anlatayım!”
Peygamber Efendimiz (sav) kendi sağlıklarında da bu geceyi ihya ederlerdi. Sahabe-i kiramı toplar kendi çocukluğundan bahsederdi. Kainatın var oluşundan kendi nuru Muhammediyesinin varoluşuna kadar büyün meseleleri sahabe-i kiram ile paylaşırlardı. Bazen yemek ikram ederlerdi. Bazen de sahabe-i kiram ikram ederlerdi. O gün bugündür, Resulullah Efendimize gönül verenler bu geceyi ihya etmek için uğraşmışlar, çabalamışlar, O’na salatü selam göndermişlerdir.
Cennet Mekân Üstadımız Abdullah Baba (ks) Hz.leri de, Mevlid gecesine aşırı hassasiyet gösterirdi. Mevlid kandillerinde daha sabahtan ayrı bir neşe ve heyecan içerisinde güne başlar. O gün en temiz elbiselerini giyer, hayır hasenatta bulunur, sofralar açar, oruç tutardı. Akşamı da; o günün ehemmiyet ve önemine dair sohbet eder, Kur’an-ı Kerim okutur, ilahiler eşliğinde zikrullah yaptırır ve dua ederlerdi. Gecenin ihyası için gelen kardeşlerimize muhakkak sohbet çıkışında ikramda bulunurlardı. Böylece geceyi en güzel şekilde ihya etmeye özen gösterirdi.
Günümüzde Peygamber Efendimizin doğumu gayri müslimlerin adetleri üzere kutlanmaya başlanmıştır. Bir parti havasında, pasta kesmeler, mum yakıp üflemeler. Bunlar doğru davranışlar değildir. Ömrünün gayri müslimlerin hareketlerine, davranışlarına muhalefet etmekle geçirmiş bir peygamberin doğumunu böyle kutlamak, kutlama değil asimile olmak demektir. Rabbim bizleri şuurlu Müslümanlardan olmayı nasip etsin inşallah.
Hazret-i Ebû Bekr; “Resûlullah Efendimizin doğumuna dâir yazılanların okunması için bir dirhem harcayan, Cennette bana arkadaş olur.” buyurmuştur.
Hazret-i Ömer; “Resûlullah Efendimizin doğum zamanına kıymet veren, İslâma kıymet vermiştir.” buyurdu.
Hâfız bin Cezerî hazretleri buyurdu ki:
Ebû Leheb'e, rü’yâda görülüp ne hâlde olduğu sorulunca, “Kabir azâbı çekiyorum. Ancak her sene Rebî’ul-evvel ayının onikinci gecesi âzâbım hafifliyor. İki parmağım arasından çıkan serin suyu emerek ferâhlıyorum. Bu gece Resûlullah dünyaya gelince, Süveybe ismindeki câriyem bana müjdelemişti. Ben de sevincimden onu âzad etmiş ve ona süt annelik yapmasını emretmiştim. Bunun için azâbım hafifliyor.” dedi.
Âyet-i kerîme ile kötülenmiş olan Ebû Leheb gibi azgın bir kâfirin azabı hafifleyince, o yüce Peygamberin ümmetinden olan bir mü’min, bu gece sevinir ve fakirleri sevindirirse, böylece Peygamberine olan sevgisini gösterirse, onun göreceği inam ve ihsanı düşünmek gereklidir.
Günümüzde Peygamberimizin doğumunu anarken, yalnız mevlid okumak, ilâhiler söylemek ve kandil simidi dağıtmak yeterli değildir. O’nun doğumunu anmaktan asıl maksat, evrensel olan risâletini, yüksek ahlâkını, fazîletini, adâlet ve doğruluğunu hatırlamak ve bunları hayatımızda uygulama azmini tazelemektir. Yüce Allah’ın sevgisine, hoşnutluğuna ve bağışlamasına ermenin yegâne yolu, Hz. Peygamber’in yolundan gitmektir.
İslam alemi Peygamber efendimizin yolundan gitmediğinden dolayı doğusuyla batısıyla, kuzeyiyle güneyiyle topyekûn, çok çetin bir sınavdan geçmektedir. Bugün yaşanan amansız zulümler, yürekleri burkan şiddet, oluk oluk akan kan, dinmeyen gözyaşı, yitirilen umutlar, heba olan hayatlar, insanlığın zorlu bir vicdan imtihanından geçtiğini göstermektedir. Özellikle gönül coğrafyamızda aynı kitaba, aynı peygambere inanan, aynı duyguları paylaşan insanların birbirlerine karşı sergiledikleri acımasız tutumları hepimizi derinden yaralamaktadır.
Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: “(Ey Muhammed!) De ki: Allah’ı seviyorsanız Bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” [7]Bu ayette de belirtildiği gibi, Allah’ı hoşnut etmek, O’nun peygamberine uymak ve O’nu örnek almakla mümkündür.
Bu dünya nimetleri geçicidir ve aldatıcıdır. Bugün senin ise, yarın başkasınındır. Âhirette ele geçecekler ise sonsuzdur ve dünyada iken kazanılır. Bu birkaç günlük hayat, eğer dünya ve âhiretin en kıymetli insanı olan, Muhammed Aleyhisselama tâbi olarak geçirilirse, saadet-i ebediyye, sonsuz necat, kurtuluş umulur. Yoksa O’na tâbi olmadıkça, her şey, hiçtir. Ona uymadıkça, her yapılan hayır, iyilik, burada kalır, ahirette ele bir şey geçmez.
Muhammed Rasulullah, mahbûb-i Rabbil'âlemîndir. Yani Allah-ü Teâlâ’nın sevgilisidir. Her şeyin en iyisi, sevgiliye verilir. Bunun için Cenab-ı Hak bütün üstünlükleri kendisinde toplamıştır.
Canım kurban olsun senin yoluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed,
Şefâat eyle bu kemter kuluna,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed
Mü'min olanların çoktur cefâsı,
Ahirette olur zevk-u sefâsı,
On sekiz bin âlemin Mustafâ'sı,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed
Yedi kat gökleri seyrân eyleyen,
Kûrsûn üstünde ceylân eyleyen
Mi'râcında ümmetini dileyen,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed
Aşık YUNUS neyler iki cihânı sensiz,
Sen Hak Peygambersin şeksiz, gümânsız
Sana uymayanlar gider imânsız,
Adı güzel, kendi güzel Muhammed
"Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler."[8]
Cenab-ı Hak bu geceyi layıkıyla ihya edenlerden olmayı, bu geceye gereken tazim ve hürmeti göstermeyi, bu gece de Fahri Kâinat Efendimizi memnun etmeyi cümlemize nasip ve müyesser eylesin inşallah.
[1] Ahzâb Suresi 45-46
[2] Enbiya Suresi 107
[3] Nur Suresi 35
[4] Ahzab Suresi 45/46
[5] Kütüb-i Sitte
[6] Ahzâb Suresi 56
[7] Âl-i İmrân Suresi 31
[8] Ali imran Suresi 164