KONULAR

Miraç Gecesi

İçinde bulunduğumuz Recep ayının 27. Gecesi İslam Âlemi için feyiz ve bereketin coştuğu, ilahi rahmetlerin sağanak sağanak yağdığı faziletli bir gece olan Miraç gecesidir. Miraç hadisesi, Âlemlere Rahmet olarak gönderilen Cenabı Muhammed Mustafa (sav) Efendimizin Peygamberliğinin 12. yılında, Recep ayının 27. gecesinde gerçekleşmiştir. Bu gece Allah-ü Teâlâ Hazretlerinin habibi edibi Resulü Ekrem Hazreti Muhammed’ine (sav) özel ikramlarda bulunmak üzere tahsis ettiği bir gecedir ki bu ihsan gecesi İslam tarihine, İsra ve Miraç olarak geçmiştir.

Olayın iki aşaması vardır.

Birinci aşamada Receb-i şerifin 27. Gecesini yaşadığımız yine böyle bir günün gecesinde Taif dönüşüydü. Peygamber Efendimizin Tâif’e gittiği duyulmuş, orada yaşadıkları kulaktan kulağa yayılmıştı. Şehri terk eden bir kimse ancak güçlü bir kabile liderinin himayesi altında yeniden Mekke’ye girebilirdi.

Yanından hiç ayrılmamış olan Zeyd b. Hârise endişe içerisinde sordu: “Kureyşliler seni çıkardıktan sonra Mekke’ye nasıl gireceksin Ya Resulullah”

Allah Rasûlü yaşadığı tüm acılara rağmen sonsuz imanla ümidini dile getirdi: “Ey Zeyd! Hiç şüphesiz Allah, senin göremediğin yerden bir kapı, bir çıkış yolu açacaktır. Allah, dininin ve Peygamber’inin yardımcısıdır.”

O geceyi Ebu Talibin kızı Ümmü Hani’nin evinde geçirmek için kapılarını çaldı ve misafirperverlikle karşılandı. Rasulullah mahzun ve yorgundu. Duadan başka bir şey gelmiyordu elinden. Bu dua hiç bir dünyevi menfaat gözetmeksizin, gece gündüz insanları Allah’a çağıran,  fakat horlanan, üzerine taşlar yağdırılan mazlum bir davetçinin duasıydı. Allah azze ve celle, sevgili kulunun duasına icabet etmez miydi?

Ev ahalisi uykuya dalmıştı ki Hz. Cebrail Allah’ın (cc) selamını getirdi. Ardından daha önce çocukluğunda ve peygamberlikle vazifelendirildiğinde olduğu gibi yine göğsünü yardı ve o mübarek kalbini zemzem suyu ile yıkadıktan sonra içine hikmet doldurup eski haline koydu. Daha sonra Mekke-i Mükerreme’den Burak ile etrafını mübarek kılmış olduğu Mescid-i Aksaya (Beytü’l Makdis’e -Kudüs) götürüldü. Kur’an’ın andığı bu aşama, gece yürüyüşü anlamında “İsra” adını alır.

“Kendisine ayetlerinden bir kısmını göstermek üzere kulu Muhammed’i bir gece Mescidi Haram’dan, çevresini bereketlendirdiği Mescidi Aksa’ya götüren Allah’ın şanı ne yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” [1]

Peygamber Efendimiz (sav) Mescidi Aksa’da bütün Peygamberlere imamlık yaparak birinci aşamayı tamamlamıştır.

İkinci aşaması ise;

Hz. Peygamber (sav)’in Mescid-i Aksa’dan (Beytü’l Makdis’e -Kudüs)  Allah’a yükselişi oluşturur. Miraç olarak anılan bu yükselme olayı Kur’an’da anılmaz ama otuz seçkin sahabe tarafından hadisi şeriflerde ayrıntılı biçimde rivayet edilmiştir.

Beytü'l-Makdis'de yüksek makamlara çıkmak için Miraç merdiveni kuruldu. Peygamber Efendimiz, bu merdivene Cebrail (as) ile birlikte bindirildi ve birlikte yükseldiler. Nihâyet dünya semasına vardılar. Hz. Cebrail (as) gök kapısını çaldı:

"Kim o?" denildi.

"Cibril'im!"

"Yanındaki kim?"

"Muhammed."

"Ona gelsin diye haber gönderildi mi?"

"Evet, gönderildi."

Bundan sonra gök kapısı açıldı ve dünya semasının üstüne çıktılar.

Resul-i Ekrem Efendimiz (sav), orada oturan bir zât gördü. Sağ ve sol yanında bir takım karaltılar vardı. Sağına bakınca gülüyor, soluna bakınca ağlıyordu. Resul-i Ekrem Efendimize;

"Hoş geldin, safa geldin, salih peygamber, salih oğul!" dedi.

Peygamber Efendimiz (sav), Cebrail’e,

"Bu kim?" diye sordu.

Hz. Cebrail şu cevabı verdi:

"Bu senin baban Âdem'dir. Şu sağındaki, solundaki karaltılar da çocuklarının ruhlarıdır. Sağındakiler cennetlik, solundakiler cehennemlik olanlardır. Sağına bakınca güler, soluna bakınca ağlar." [2]

Buradan ikinci semaya yükseldiler. Gök kapısı açıldı ve Resul-i Kibriya Efendimiz (sav), orada Hz. Yahya ve Hz. İsa (as) ile karşılaştı.

Hz. Cebrail, "Bu gördüklerin Yahya ve İsa’dır. Onlara selâm ver" dedi.

Selâmlaştılar ve onlar Peygamber Efendimize (sav),

"Hoş geldin, safa geldin sâlih peygamber, sâlih kardeş" dediler.

Bundan sonra Resul-i Kibriya Efendimiz (sav) Cebrail (as) ile birlikte aynı minval üzere üçüncü katta Hz. Yusuf, dördüncü katta Hz. İdris, beşinci katta Hz. Harun, altıncı katta Hz. Musa ve yedinci katta da Hz. İbrahim (as) ile görüştü. Onların hepsi de kendisine "hoş geldin" de bulundular ve miracını tebrik ettiler.

Peygamber Efendimize Cennet ve Cehennemin gezdirilmesinden sonra Cenab-ı Zülcelal hazretleri Cebrail (as) vasıtası ile Peygamber (sav) Hazretlerini Sidret-ül Münteha [3] denilen varlık aleminin bittiği noktaya kadar götürdü.

Cebrail (as) Peygamber Efendimize;

"İşte, bu Sidret-ül Münteha’dır. Ben, buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam yanarım" dedi ve oradan ileriye tek adım atmadı.

Resûl-i Kibriyâ Efendimiz (sav) daha sonra yanında Cebrail (as) olmadığı halde “Kâb-ı Kavseyn” makamına vardı. Bundan sonra mekândan münezzeh Zât-ı Zü'l-Celâlin sohbeti ve cemâliyle müşerref oldu.

Allah (cc), dinine ve peygamberine yardım etti.  Davet yolunda bunca sıkıntıya maruz kalan, sevdiklerini kaybeden, tebliğ için gittiği yerde en ağır işkencelere uğrayan, pek çok zorluğa göğüs geren Habibini, hiçbir kula nasip olmayan, akılların almadığı büyük bir mucize ile ödüllendirdi. Tâif’te taşlanan kul, gökyüzüne yükseldi.

Konuyu daha da teferruatlandırıp sayfalarca miraç hadisesinden bahsedebiliriz fakat Miraç hadisesinde bizlere verilmek istenen mesajlar vardır bunlara değinmek istiyoruz;

Bunlardan birincisi;

Peygamber Aleyhissalatü Vesselam da Miraç’ta “Kâbe Kavseyn” makamına ulaştıklarında Allah (cc) gördüler ve Allah-ü Teâlâ dedi ki;

 “Gel Ya Muhammed! Olduğun gibi gel!”

Muhyiddin el Arabî Hazretlerinin ifadesiyle; “Peygamber Aleyhissalatü Vesselam, Allah’ı gördü de öyle bir edep etti ki;  O Varlık karşısında sağ elini kalbinin üzerine koydu. Sol elini de karın boşluğuna koydu. Sağ ayağının parmaklarını sol ayağının parmakları üzerine koydu da Allah-ü Teâlâ Zülcelâl Hazretlerinin karşısında tek bir nokta halinde istikbâl etti.”

İşte ilahi nefhayı biz özümüzde taşıyoruz ki Kâbe Kavseyn’e kadar çıkma kabiliyetini Allah-ü Teâlâ kullarına da lütfetmiştir.

Bir kişi tarikat-ı Muhammediye yolunda bir Mürşid- i Kamile müntesip olduğu zaman insanın önünü perdelemiş olan yedi nefis perdesini merhale merhale aşar ve fenafillah makamına ulaşır. Efendimizin manevi olarak seyr-ü sefer ettiği yeri arş- ı azama kadar çıkma kabiliyetine haiz olur yani kişi Allah’ın sıfatlarında fani olur. 

İkinci verdiği bir mesaj ise;

Cahil halk arasında söz edilen Cennete giden var mı? Cehenneme giden var mı? Sözlerine bir cevap niteliği taşımaktadır. İnanan bir Müslümanın ilm-el yakinden, ayn-el yakine, ayn-el yakinden Hakk-el yakine kadar her bir aşamada Peygamber Efendimizin yaşadıklarını yaşayabileceğidir.

Üçüncü verdiği mesaj ise;

Cenab-ı Zülcelal Hazretleri ile insanın birebir huzuru mahşerde olsun âlemi manada olsun cennette olsun görüşebileceğine, muhatap olabileceğinin en büyük alameti ve nişanesidir.

Peki Allah Resulü (sav)  ümmete ne gibi müjdeler ile getirmiştir?

İlk müjdesi

Cenab-u Zülcelal Hz.lerinin

“Ey müjdeleyen ve uyaran ümmetine dön. Emirlerimi bildirip ulaştır. Onlara cehennem ateşinden uzak olmaları için beş vakit namazı farz kıldım” buyruğudur. 

Peygamber efendimiz; "Namaz müminin miracıdır."[4] Buyurmuşlardır. Miracı gibidir dememiştir direk miracıdır demiştir. Efendimiz (sav)  Hacerül Esvet taşı için “Hacerülesved Allah’ın sağıdır/sağ eli gibidir, bu taşa el süren kimse, Allah’a isyan etmeyeceğine dair biat etmiş/söz vermiş olur.”[5] Allah’ın eli demiyor ama eli gibidir diyor. Burada mecazi ifadeler mevcuttur ki ya deyse salt manada değildir. İşte miraç Allaha vuslat kapısıdır.

Kul, Allah ü Teâla Zül Celal Hazretlerinin huzuruna durup da beş vakit O nu yâd ettiği zaman, kıyamda elif, rükûda dal, secdede mim, sembol harflerini bedeni varlığında yaşadığında hareketleri ile “Ben Âdemim.”  Demektedir ki Kulluğunun acizliğinin muhtaçlığının farkına varmaktır namaz.

Bu müjdenin ardından Allah Resulüne Bakara Suresi’nin son ayetleri indirilmiş

“Ümmetin için korkma! Onların bana şirk koşanlarından gayrısını affederim. [6] Buyurarak rahmetinin inamının ihsanının kulları üzerinde ne büyük tecellileri olduğunu bildirmiştir.

Yani şirkin haricinde her hatamızın aff-ı mağfiret edileceğini yine miraçta kullarına bahşetmiştir.

İmam Muhammed Bakır Aleyhisselam Peygamberimizin şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

“Kul namaza durduğunda Allah namazını bitirinceye kadar ona yönelir ve rahmet onu başından göğün ufkuna kadar kapsar ve melekler etrafından göğe kadar onun etrafını kuşatırlar ve Allah onun başının üzerinde bir meleği şöyle demesi için görevlendirir:

 ‘Ey namaz kılan! Kimin sana baktığını ve kiminle yakarışta bulunduğunu bilseydin yerinden hiç kıpırdamazdın’ (sürekli namaz halinde olurdun.)”

İşte Resullullah’ın buyurduğu gibi “Namaz müminin miracı” miraçta Allaha vuslat kapısıdır.

Allah Resulüne cehennemin tüm katları ve günahlardan ötürü ne gibi azaplara duçar olacağımız, cennetin tüm katları ve Rabbimizin bizlere bahşedeceği mükâfatlar gösterilmiştir.

Allah-ü Teala miraç olayı ile Efendimiz Aleyhisselatuvesselamın şahsında, ameli noktalarda zafiyete düşeceğimiz her bir hareketin bizi nasıl ateşe götüreceğine, yaptığımız güzelliklerden dolayı nasıl ulviyete götüreceğine dair âlemi mana da semboller misaller göstererek bizleri uyarmıştır.

İsra suresi Miraç hadisesinin yanında, insanlığa kurtuluş ve huzur için gerekli şartları da ortaya koymuştur. Bu ayetlerdeki ilâhî emirler şöylece özetlenebilir:

1) Allah’tan başkasına kulluk etmeyin.

2) Anne, babaya iyi muamele edin.

3) Hısıma, yoksula, yolda kalmışa haklarını verin.

4) Ne hasis, ne cimri, ne de müsrif (savurgan) olun.

5) Çocuklarınızı öldürmeyin.

6) Zinaya yaklaşmayın.

7) Haklı bir sebep olmadıkça cana kıymayın.

8. Daha iyiye götürmek amacı dışında yetim malına yaklaşmayın.

9) Verdiğiniz sözü yerine getirin, sözünüzde durun.

10) Ölçü ve tartıyı tam yapın.

11) Hakkında bilginiz olmayan şeyin peşine düşmeyin.

12) Yeryüzünde kibir ve azametle yürümeyin, alçak gönüllü olun.

Bu gecenin ve günün Muhammed ümmeti için ne kadar mühim müjdelerle de donatıldığını yine bize yüce şefaatçimiz Hz. Muhammed (sav) haber vermektedir.

“Bir kimse Recep ayının 27. günü oruç tutar ise kendisine atmış aylık oruç sevabı yazılır.”

 Bir başka hadis-i şerif de:

“Recep ayında bir gün ve bir gece vardır ki o günü oruçla, geceyi dahi namazla geçirir ise kendisine 100 sene; geceleri namaz kılanın gündüzleri de oruç tutanın sevabı verilir.” [7]O gün Recep ayının bitiminden üç gün evvelki gün ve gecedir. Buyurularak miraç günü ve gecesi kastedilmektedir. [8]

Bütün her şeyi maddi âlemin kanunlarına göre izah etmeye kalkışan ve Yüce Yaratıcının her şeyin üstündeki ilahi gücünü anlayamayan bazı kimseler Miraç olayını kavramakta güçlük çekebilirler hatta inkâra da kalkışabilirler.

Miracı rüyada yaşadı diyenler de çıkabilir. Miraç hem bedenen hem de ruhen yaşanmıştır. Ama iman ferasetiyle ve Hakk’a teslimiyetin kazandırdığı geniş görüşlülükle düşünebilenler için bu büyük mucizeyi kabul etmek zor değildir. Biz sizlere birçok deliller sunup mevzuyu daha da uzatabiliriz ancak büyüklerin de buyurduğu gibi

İnanmak istemeyenin tüm harfler emrindedir

İnanmak isteyene tek bir harf gerek değil…

Bugün olduğu gibi o dönemde de her doğruya sırt çevirmekte mahir olan Kureyşli kâfirler, hemen buna da karşı çıkıp inanmadılar. Bununla da kalmayıp inanan insanları bir bahane ile yoldan çevirmeye kalkıştılar. İnananların bir kısmı dahi “bu kadar da olmaz” deyip Allah Resulünü yalanlamaya kalktılar.

Hz. Ebu Bekir (ra)'e de gelerek:

"Arkadaşın neler söylüyor, duydun mu? Buna da inanacak mısın?" dediklerinde

 Hz. Ebu Bekir'den suratlarına şamar gibi patlayan şu cevabı aldılar:

"Bunu O mu söylüyor, öyleyse doğrudur. Ben onun söylediğine gözümün gördüğünden daha çok inanırım!

İşte Hz. Ebu Bekir'in bu kesin tasdiki üzerine:

“Doğruyu getiren (Muhammed) ve O'nu tasdik eden (Sıddîk) muttakilerdir.” [9] ayeti nazil olmuştur. Sıddîkiyet makamı peygamberlikten sonraki ilk manevi makam sayılmıştır.

Miraç olayında sırlar çoktur. Sözü uzatmak uygun düşmez.

Akla aklı çün ukal oldu

Onu fehmetmesi muhal oldu. (Aklı onun idrakine bağ olduğu için onun anlaması imkânsızlaştı.)

Cenab-ı Hak böyle mübarek bir geceyi en güzel şekilde ihya etmeyi cümlemize nasip eylesin. O yüce Resulün şefaatine mazhar eylesin.

 

 

 



[1] İsra, 17/1

[2] Müslim

[3] Sidret-ül Münteha: Son Ağaç

[4] Fahreddin Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, c: 1, s: 226

[5] Kenzu’l-ummal, h. no: 34744

[6] Müsned,I, 422; Müslim, İman, 279

[7] Râmûz-ul Ehâdîs, Hadîs No: 3616

[8] Gunyet’üt-talibin / sayfa 553

[9] Zümer 33