SULTANIMDAN GÖNÜLLERE
Zikrin Fazileti
“Size amellerinizin en hayırlısını ve melik (olan Rabb)’inizin katında en sevaplı olan ve derece bakımından en yüksek hem de altın ve gümüş sadaka dağıtmanızdan, (Allah’ın dini için cihat edip İslam) düşmanlarının boyunlarını vurmanızdan size daha hayırlı olan ameli haber vereyim mi? Sahabe;
─Ver Ya Rasulallah! deyince,
Hazreti peygamber (sav);
─Zikrullahtır” buyurdu.” (Tirmizi)
Zikrin faziletine ve Allah katındaki kıymetine dair Hz. Muaviye’nin Peygamber (sav) Efendimiz’den naklettiği Hadisi şerif’te şöyle bahsedilmektedir:
“Bir gün Peygamberimizin zevcesi Ümmi Habibenin evine geldim. Allah’ın Resulü de geldi. Biraz sohbetten sonra, alnından pırıl pırıl nur tanesi indi, benzi sarardı, beyazlaştı. Ondan sonra gözünü açtı. Kız kardeşim Ümmi Habibe terlerini sildi. Terini kurutmak için ateşe götürdü. Ateş ne terini kuruttu, ne de mendilini yaktı. Odanın içi Miski Amber gibi kokuyordu. Acele yürüdü. Ben de arkasından yürüdüm. İçlerinde Selman-ı Farisi’nin(ra)’de bulunduğu Ashab-ı Suffe’nin olduğu yere geldi. Dört yüz kişi kadar vardı. “İllallah İllallah” diye tesbih ediyor, zikrediyorlardı.
Rasulullah (sav) Hz.leri şöyle buyurdular:
─Allah için size and veririm, yemin ederim, ne yapıyorsunuz?
Onlar da:
─Allah’ı (cc) zikrediyoruz. “İlahi Ente Maksudi ve Rızake Matlubi Ya Hz. Allah” diyoruz. Ya Rasulullah! Maksadımız O’nun rızasıdır. Bizi karadaki, denizdeki mahlûklar gibi değil; en güzel şekilde “Ahseni Takvim” olarak yarattı. Habibine ümmet eylediği için biz onu tesbih ediyoruz, dediler.
Rasulullah (sav) Efendimiz:
─Size, zikrullahın değerini anlayın diye yemin vererek söyledim. Şimdi Cebrail kardeşim geldi. Cenab-ı Allah meleklere şöyle hitap ediyor:
“─ (Ey meleklerim!) Görüyor musunuz bu kullarımı? Onlar katımda sizden çok sevimlidir.) Melekler cevaben:
─Ya Rabbi! Biz sana hakkıyla zikredici şükredici değil miyiz? der.
Allah-ü Teâlâ Hz.leri;
─Evet! Sizler bana şükredicilersiniz. Fakat onların zikri bana daha hoş geliyor. Onların kalbine nefis verdim, mal sevgisi, makam sevgisi, evlat sevgisi, her türlü sevgiyi verdiğim halde; kalplerindeki sevgileri tevhid nuruyla attılar. Masiva kalmadı kalplerinde. Nazargahım kalpleri oldu.
Yere göğe sığmam, mümin kullarımın kalbine sığarım.
Onlar benden rızamı istiyorlar. Onun için sizden çok üstündür, buyurdu”.
O halde devam ediniz. Ben üzerinize rahmetin indiğini gördüm ve size ortak olmak istedim, buyurdular. (Taberani)
Rasulullah (sav) Efendimiz şöyle buyurmuşlardır;
“Allah-ü Teâlâ buyuruyor ki;
─Ben kulumun zannı (ne ise) ona göreyim. Beni zikrettiği zaman onunla beraberim. Eğer (kulum) beni kendi kendine zikrederse; ben de onu kendi zatımda zikrederim. Eğer kulum beni cemaat içerisinde zikrederse; ben de onu o cemaatten daha hayırlı bir cemaat içinde zikrederim.” (Buhari, Müslim,)
Rasulullah (sav) Efendimiz bir başka hadisi şeriflerinde;
─(Ey ashabım!) Eğer cennet bahçelerine uğrarsanız; o (bahçelerde) çok kalın.
Sahabeler sordular:
─Ya Rasulallah cennet bahçeleri nerelerdir?
Rasulullah Efendimiz buyurdu ki;
─Zikrullah Halakalarıdır. (Tirmizi )
Her kim ki, cemaatle sabah namazını kılar, (namazdan) Sonra güneş doğuncaya kadar (cemaatle veya tek olarak) zikrullah yapar, bundan sonra da iki rekât namaz kılarsa; onun için tam bir hac ve umre sevabı vardır. Tam bir hac ve umre sevabı vardır. Tam bir hac ve umre sevabı vardır. (Tirmizi)
Muaz Bin Cebel (ra) şöyle anlatıyor:
Son konuşmamızda Hz. Peygambere (sav);
─Ey Allah’ın Rasulü! Allah-ü Teâlâ katında amellerin en şereflisi hangisidir? diye sordum.
─Dilin, Allah’ın zikrinden dolayı yaş olduğu halde ölmendir, buyurdu. (H.Sahabe)
Cabir (ra) şöyle anlatıyor:
Bir gün Medine mezarlığında bir ateşin yanmakta olduğunu görerek oraya gittik. Hz. Peygamber (sav) yeni açılan bir kabre girmişler, orada bulunanlara;
─Cenazeyi bana uzatınız, buyurdu.
Onu ayakları tarafından Hz. Peygamber (sav)’e uzattılar. Sonradan bu kişinin yüksek sesle zikir yapan bir sahabe olduğunu öğrendim.(Ebu Davud,)
Abdullah Zulbacadeyn denilen mübarek sahabe daima yüksek sesle zikrullah yapardı. Bir gün Hz. Ömer (ra) onun hakkında;
─Acaba riyakârlık mı yapıyor? dedi.
Hz. Peygamber de (sav):
─Hayır! O yanık halde Allah’a yalvaran birisidir, buyurdular. (Riyazüs-salihin.)
Abdullah bin Amr (ra) der ki;
Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
“Tesbih Sübhanallah; mizanın yarısını, Elhamdülillah; ise tamamını doldurur. La İlahe İllallah sözüne gelince; onun sevabı hiçbir maniye takılmadan doğruca Allah’a gider.” (Tirmizi)
Cabir (ra) demiştir ki;
Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
“Zikrin Faziletlisi ‘La ilahe İllallah’ (demek) tir. Duaların en faziletlisi ise ‘Elhamdülillah’ demektir.” (Nesai)
Abdullah Baba(ks), ayetler ve hadisler ışığında Allah’ı (cc) zikreden bir kul idi. Hiçbir zaman Kur-an ve Sünnet yolundan çıkmaz, usul ve adaba riayet ederdi. Sabah Namazını eda ettikten sonra, güneş doğuncaya kadar Allah’ı zikir ile meşgul olurdu. İkindi Namazından sonra da, kerahat vakti çıkıncaya kadar yine zikir ile meşgul olur; şu hadisi şerifi okurlardı:
“Yemin ederim ki! Sabah namazından sonra Allah’ı (cc) zikreden bir toplulukla oturmam, ( ve onlarla ) zikretmem; benim için Hz. İsmail (as) ın soyundan bir köleyi âzat etmekten çok daha hoştur. Ve yine yemin ederim ki! İkindi namazından sonra güneş batıncaya kadar Allah (cc)’ı zikreden bir cemaatle oturmam; bana dört köle âzat etmekten daha sevgilidir.” (Ebu Davut)